Sayfalar

19 Nisan 2013 Cuma

Vurguna Karşı Önlem

Fok balıkları insanların aksine derinlere yaptıkları dalışlarında, hiçbir zaman vurgun yemezler. Çünkü fok balığı dalış yapmadan önce akciğerlerinin içindeki havayı dışarı çıkararak boşaltır. Akciğerlerde havanın bulunmaması, suda batmazlık özelliğini azaltarak daha derine dalmalarına imkan verir. Ancak en önemlisi, hava olmadığı için ciğerlerle kan arasında gaz alışverişi olmaz. Böylece fok balıklarının kanında, insanlar için önemli bir tehlike olan nitrojen kabarcıkları oluşmaz.75

Vurgun adı verilen bu durum, ciğerlerinde tuttuğu havayı kullanarak derinlere dalan her canlı için bir tehlikedir. Oysa fokta böyle bir sorun söz konusu değildir, çünkü fokun kanındaki alyuvarların yapısı, bol miktarda oksijen depolamaya uygun bir yaratılışa sahiptir. Bu nedenle fok, ciğerlerinde hava tutarak dalmaya ihtiyaç duymaz. İhtiyacı olan oksijeni kanında çözünmüş olarak taşır. Ciğerlerinde hava tutmadığı için de kanında kimyasal bir dengesizlik oluşmadan derinlere dalması mümkün olur.

İnsan böyle uzun nefes tutma yeteneğine ve bunu mümkün kılacak vücut metabolizmasına sahip olmadığı için, hava solumak istediğinde özel tüpler kullanır. Derin dalış yapan bir insan, yüzeye dönerken çok hızlı bir biçimde yukarı çıkarsa, kan damarlarında nitrojen gazı kabarcığı oluşur ve kan akışı durur. Bu durum ciddi sakatlanmalara, felce, hatta ölüme sebep olabilir. Fok balığı ise derindeki basınçlı havayı solumak yerine, havayı sadece yüzeyde soluduğu için, böyle bir hayati tehlike ile karşılaşmaz. Ayrıca fokların sinüslerinin (alın ve üst çene kemiğindeki boşlukların) olmaması, özellikle de akciğerlerin küçük hacmi, kana yayılmaya elverişli nitrojen miktarını da sınırlamaktadır.
Bunların yanı sıra foklar uzun süreli dalışlarında, su altına girmeden önce birkaç küçük dalış yaparlar. Kaburga kemiklerini ve diyaframlarını açıp kapayarak ciğerlerindeki havayı dışarı atar, sonra da ciğerlerini kapatırlar. Bir süre sonra ciğerlerinde hiç hava kalmadığı için eriyerek kana karışacak nitrojeni vücutlarından attıklarında, derin dalışa hazır olurlar.

Şöyle bir düşünelim: Akıl ve şuur sahibi olmayan bir hayvan böyle bir tehlikeden nasıl haberdar olabilir? Fizik, kimya kanunlarından habersiz olduğu halde ciğerlerindeki havayı boşaltması gerektiğini nasıl bilir? Sonra burun, kulak, yemek ve nefes borusundaki girişleri kapamayı nasıl akletmektedir? Avlanmak için ağzını açtığında suyun bu yollardan geçmesinin, kendisi için tehlike oluşturacağını nasıl hesap edebilir? Bunları deneme yanılma ile öğrenecek bir imkanı yoktur. Bunu öğrenmiş olsa bile, vücudunda gerekli düzenlemeleri yapabilme olanağına sahip değildir. Dalışa uygun tüm özelliklerini bedeninde yaratan Allah'tır ve kendisini tehlikelere karşı koruyacak önlemleri de Allah'ın ilhamı ile almaktadır. Bir ayette Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

Kanda En Yüksek Oksijen Taşıma Kapasitesi Foklara Aittir

Foklar da karadaki diğer canlılar gibi soluk almak zorundadırlar. Yine de uzun ve derin dalış konusunda birer ustadırlar. Tek bir dalışta, su altında yaklaşık 1-2 saat kalabilmelerini mümkün kılan en önemli özelliklerinden biri, oksijen depolama kapasiteleridir. Foklar kaslarındaki oksijen depolayan miyoglobin proteinine daha yüksek oranda sahiptir. Araştırmalara göre fokların kanı, canlılar arasında oksijen taşıma kapasitesi en yüksek kandır. Fok insana göre iki kat daha fazla oksijeni kan hacmini artırarak stoklamaktadır. Fok vücut kütlesinin %14'ü kadar oksijeni, özellikle tam ihtiyacı olan bölgelerinde -kanında ve kaslarında- stoklar. Dalış esnasında oksijenin sadece %5'i akciğerlerine giderken, kanına %70 ve kaslarına %25 oranında oksijen gider. İnsanlar ise vücutlarındaki oksijenin yalnızca %51'ini kan dolaşımında tutabilirler. Asıl olarak ciğerlerindeki, %36'sını depoladıkları oksijeni kullanırlar. Diğer taraftan fokların dalağı, 24 litre kan depolama kapasitesine sahiptir. Foklar daldıklarında dalak büzülerek, depolanan oksijeni kana aktarır.

Kan Akışının Ayarlanması

Bilim adamları dalış yapan fokların oksijen tüketimini azaltmak için kanın kaslara, dokulara ve iç organlara akışını aşamalı olarak kapattıklarını; kan dolaşımlarını beyin ve merkezi sinir sistemleriyle sınırlandırdıklarını tespit etmişlerdir. Kanlarını ciğer, mide gibi daha az oksijene ihtiyaç duyan ve hayati olmayan organlardan, beyin, omurilik gibi önemli ve kaslar gibi yüzmek için gerekli organlara yönlendirirler. 76
Ayrıca foklar depoladıkları oksijeni de tasarruflu tüketebilirler. Dalma refleksi kalp atışını yavaşlatır ve buna bağlı olarak oksijen tüketiminde bir azalma olur. Kalp ritmini ve metabolizmalarını yavaşlatarak, enerji tüketimini minimuma indirirler; böylece vücutları "rölanti"de çalışır.77 Foklar kalp atışlarını dakikada 120 atıştan 30-35'e kadar aşamalı olarak azaltabilmektedirler. Gri fok balığı kalbini 60 saniye boyunca durdurabilir. Böyle bir oran, insanlar için kalp yetmezliği sınırıdır.78 Hortumlu fok balıklarının kalbi ise kısa süreli olarak dakikada 2-3 atışa kadar dahi yavaşlayabilir.
Fokların dalışları sırasında metabolizmalarını %40-50 yavaşlatmaları, oksijeni daha iktisatlı kullanmalarını ve böylece su altında daha uzun süre kalabilmelerini sağlar. Ancak bu son derece zorlu bir durumdur. Alaska Üniversitesi'nde deniz bilimci olan Michael Castellini, bu zorluğu "Aerobik yaparken nefesinizi tutmak gibi bir şey" diyerek açıklamaktadır.79

Yüksek Basınca Uygun Sinir Sistemi

Yüksek basınç, insan için ölümcül etkilere sahip bir ortamdır. Kaliforniya Üniversitesi'nden biyolog Burney Le Boeuf, basıncın sinir hücreleri üzerindeki etkisini, "İstem dışı sarsılmaya, nöbetlere ve ölüme yol açar, nöronlarınız aynı anda sinyal yolladığından bütün vücudunuz gerilir" şeklinde tarif etmektedir.80 Fakat foklar yüksek basınç altında son derece rahat yaşayabilmektedirler. Fokların yüksek basınç altındaki sinir sendromundan nasıl korundukları bilim adamları için halen sırrını korumaktadır. 100-200 metre derinliğe inildiğinde artan basıncın sinir hücrelerini sıkıştırarak çeşitli rahatsızlıklara sebep olması gerekirken, foklarda hiçbir zaman bu duruma rastlanmaz.
Bütün bu özellikleri tesadüflere bağlamaya, bunun adına "evrim" diyerek açıklama yapmaya çalışanlar, artık insanları aldatamamaktadırlar. Bu muhteşem özelliklerin farkında olan her insan canlılarda bir olağanüstülüğün, çarpıcı ve ihtişamlı bir sanatın hüküm sürdüğünü rahatlıkla anlayabilmektedir. Bu sanat, Yaratılış'tır. Bu ihtişamlı Yaratılış'ı bizler için var eden Yüce Kudret ise, alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
... Onlar, gerçekten kendilerini yaratan Allah'ı görmediler mi? O, kuvvet bakımından kendilerinden daha üstündür. Oysa onlar, Bizim ayetlerimizi (bilerek) inkar ediyorlardı. (Fussilet Suresi, 15)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder