Sayfalar

19 Nisan 2013 Cuma

Fosiller Evrimi Yalanlıyor


Coelacanth

Dönem: Mezozoik zaman, Trias dönemi
Yaş: 240 milyon yıl
Bölge: Ambilobe, Madagaskar
Coelacanth'ın 400 milyon yıl boyunca hiçbir değişim izi göstermemesi ve bu ilk yapısını 400 milyon yıllık dönemde meydana geldiği belirlenen kıta hareketlerine, iklim değişikliklerine, çevresel koşullardaki farklılıklara rağmen koruması, evrimcileri tamamen çaresiz bırakmıştır. Coelacanth, canlılığın evrimle ortaya çıktığı ve canlılarda sürekli bir evrim olduğu tezini bir kez daha çürütmüştür.
Resimde görülen Coelacanth fosili iki parçalı bir fosildir. Bu tür fosillerde, canlının izi taşın her iki tarafında da negatif ve pozitif olarak çıkar.
Kemikli Turna Balığı
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54 – 37 milyon yıl
Bölge: Green River Oluşumu, Wyoming, ABD

Bugüne kadar elde edilen yüzlerce kemikli turna balığı fosili, bu canlıların milyonlarca yıldır en küçük bir değişikliğe uğramadıklarını göstermektedir. Resimlerde görülen 54 – 37 milyon yıllık kemikli turna balığıyla, günümüz denizlerinde yaşayanları arasında hiçbir fark yoktur. Bu farksızlık, Darwinistlerin açıklayamayacağı bir durumdur ve Yaratılış gerçeğini bir kez daha ispatlamaktadır.
Levrek
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54 – 37 milyon yıl
Bölge: Green River Oluşumu,
Wyoming, ABD

Levrekler kuzey yarım küredeki tatlı sularda ve denizlerde yaşarlar. Farklı ortamlara ve su sıcaklıklarına kolay uyum sağlayabilen balıklardır. Darwinistlerin canlıların birbirlerinden türedikleri ve aşamalı olarak geliştikleri iddiası, levrek fosilleri tarafından bir kez daha yalanlanmaktadır. Resimdeki fosil, levreklerin milyonlarca yıldır değişmediklerini, evrimcilerin iddia ettiği gibi herhangi bir ara aşamadan geçmediklerini göstermektedir. 50 milyon yıl önceki levrekler nasıl bir yapıya sahipse, günümüzdeki levrekler de aynı yapıya sahiptirler.
Köpek Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 75 milyon yıl
Bölge: Haqil, Lübnan
Köpek balığı türleri, Lübnan dağlarında sıkça rastlanılan fosillerdendir. Köpek balıkları kıkırdaklı balık sınıfına dahildirler. Kıkırdaklı balıkların iskeletleri, kalsiyum içermez, kıkırdak dokudan meydana gelmiştir. Sadece dişlerinde ve bazen omurlarında kalsiyum birikintileri vardır. Bu nedenle, köpek balığı dişi fosiline, iskelet fosilinden daha sık rastlanır.
Köpek balıklarının bulunan en eski fosilleri yaklaşık 400 milyon yıllıktır. Bu fosiller, diğer tüm canlıların olduğu gibi, köpek balıklarının da yüz milyonlarca yıldır hiçbir değişime uğramadıklarını göstermektedir. Köpek balııkları, evrimcilerin iddia ettiği gibi, diğer türlerden aşama aşama gelişmemiş, kompleks yapılarıyla bir anda ortaya çıkmış, yani yaratılmışlardır.
2 Ringa Balığı
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54 – 37 milyon yıl
Bölge: Green River Oluşumu, Wyoming, ABD
Ringa balıklarında, diğer tüm canlılarda olduğu gibi, milyonlarca yıldır hiçbir değişiklik olmamıştır. Bundan 55 milyon yıl önce yaşayan ringa balıklarının yapısıyla, günümüzdeki ringa balıklarının yapısı tıpatıp aynıdır. Bu durum, evrimcilerin canlıların birbirlerinden türedikleri, aşama aşama geliştikleri iddialarını yerle bir etmektedir. Resimde yan yana fosilleşmiş iki ayrı ringa türü görülmektedir. Tüm detaylarıyla fosilleşmş olan bu balıklar, canlıların evrim geçimediğinin, tümünü Allah'ın yarattığının delili niteliğindedir.
Deniz Kestanesi
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 146 - 65 milyon yıl
Bölge: Ekinoid yatakları, Fas
Deniz kestanelerinin bilinen en eski örnekleri Ordovisyen dönemine (490 – 450 milyon yıl) aittir. Yaklaşık yarım milyar yıldır aynı olan deniz kestaneleri, canlıların evrim geçirmediğini ispatlayan delillerden biridir. (www.ateizminsonu.org)
Yılan Yıldızı
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Solnhofen Oluşumu, Eichstatt, Almanya

Yılan yıldızı, evrimi kesin olarak yalanlayan bir yaşayan fosildir. 300 milyon yıl önce yaşayan yılan yıldızları da, 245 milyon önce yaşayan örnekleri de, 150 milyon yıl önce yaşayanlar da günümüzdekilerle tıpatıp aynıdır. Yüz milyonlarca yıldır aynı kalan yılan yıldızları evrimin bir yalan olduğunu söylemektedir.
Clypeasteroida (Sand Dollar)
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 172 - 168 milyon yıl
Bölge: Madagaskar
Resimde görülen Clypeasteroida (Sand Dollar) fosili 172 -168 milyon yaşındadır. Günümüzde yaşayan örneklerinden hiçbir farkı olmayan bu fosil, canlıların evrim geçirmediklerini ve yaratıldıklarını söylemektedir.
Nautilus
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 167 milyon yıl
Bölge: Burton Bradstock, Dorset, İngiltere
Günümüzde yaşayan Nautilusların, bundan milyonlarca yıl önce yaşamış olan örneklerinden hiçbir farkı yoktur. Bu değişmezlik, evrimin asla yaşanmadığını gösteren çok önemli bir delildir.
Deniz Minaresi
Dönem: Mezozoik zaman, Devoniyen dönemi
Yaş: 410 - 360 milyon yıl
Bölge: Bundenbach, Almanya
Bundan 410 – 360 milyon yıl önce yaşayan deniz minareleri günümüzdeki örneklerinden farksızdır. Aradan geçen milyonlarca yıla rağmen hiç değişmeyen deniz minareleri, canlıların herhangi bir evrim sürecinden geçmediklerinin önemli bir delilidir.
İstiridyeler
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Şili
İstiridye, denizlerde yaşayan bir grup kabuklu yumuşakçaya verilen genel bir isimdir. Bu canlılar solungaçları aracılığıyla sudan süzdükleri planktonlarla beslenirler. Yüksek oranda kalsiyum içeren kabukların fosilleşmesi ise genellikle kolay olur.
Bilinen en eski istiridye fosilleri Ordovisyen dönemine (490 – 443 milyon yıl) aittir. Aradan geçen yaklaşık yarım milyar yıla rağmen istiridyelerin yapısında herhangi bir değişiklik olmamıştır. Bundan 490 milyon yıl önce yaşamış olanlar da, 150 milyon yıl önce yaşamış olanlar da, günümüzde yaşayanlar da birbirlerinin tıpatıp aynısıdır. Bu da, canlıların ufak değişikliklerle aşamalı olarak meydana geldikleri iddiasında bulunan evrimi tamamen çürüten bir durumdur. Fosil kayıtları, canlıların evrim geçirmediğini, Yüce Allah tarafından yaratıldıklarını ortaya koymaktadır.
Deniz Kestaneleri
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Madagaskar
Yaklaşık 300 milyon yıldır varlıklarını devam ettiren deniz kestaneleri, bu zaman zarfında hiçbir değişikliğe uğramamışlar, herhangi bir evrimsel süreçten geçmemişlerdir. Resimdeki fosil ise 150 milyon yıllıktır.
Bir tür omurgasız olan deniz kestanelerinin yumuşak bedenleri, üzerlerindeki dikenler tarafından düşmanlara karşı korunur. Hareketli olan bu dikenler, bazı türlerde zehirlidir ve kimi zaman uzunlukları 30 cm'yi bulmaktadır. Deniz kestaneleri bedenlerinden uzanan tüp ayaklarla kayalara tutunur, deniz tabanında rahatça hareket eder. Fosil bulguları deniz kestanelerinin tüm bu özelliklere, var oldukları ilk andan itibaren sahip olduklarını ve varlıklarını devam ettirdikleri müddetçe de bu özelliklerde bir değişiklik olmadığını göstermektedir. Bunun anlamı açıktır: Diğer tüm canlılar gibi deniz kestaneleri de evrim geçirmemiş, mevcut özellikleriyle, tam ve kusursuz olarak yaratılmışlardır.
Kerevit
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 155 - 144 milyon yıl
Bölge: Solnhofen Oluşumu, Almanya
Tatlı su ıstakozu olarak da adlandırılan kerevitler, yüz milyon yılı aşkın zamandır değişmeyen canlılardan biridir. Astacoidea üst familyasına dahil olan bu canlılar, genellikle çok soğuk olmayan tatlı sularda yaşarlar.
Resimde görülen kerevit fosili 155 - 144 milyon yaşındadır ve günümüzdeki kerevitlerden hiçbir farkı yoktur. Bu durum, evrimcilerin canlıların kökeni konusundaki iddialarını bir defa daha geçersiz kılarken, Yaratılış'ın açık bir gerçek olduğunu göstermektedir.
Mürekkep Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Mürekkep balıklarının tarih boyunca hep mürekkep balığı olarak var olduklarının ispatlarından biri olan resimdeki 95 milyon yıllık fosil, evrimcilerin iddialarına meydan okumaktadır.
Canlıların ortaya çıkışıyla ilgili diğer herşeyde olduğu gibi, mürekkep balıklarının sözde evrimi iddialarına dair de herhangi bir delil öne süremeyen evrimciler, fosil kayıtları karşısında büyük perişanlık içindedirler.
Testereli Vatoz
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 146 - 65 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Bu balıkların kılıç gibi uzayan üst çenelerinin iki yanında keskin çıkıntılar vardır. Bu yapıları nedeniyle "testereli" vatoz ismini almışlardır.
Testereli vatozların fosil kayıtlarının görülen tüm örnekleri, birbirlerinin ve günümüzde yaşayanların aynısıdır. 100 milyon yılı aşkın süredir devam eden bu aynılık, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını ispatlamaktadır.
Uçan Balık
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 100 - 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Uçan balıklar, kuyruk yüzgecinin çok hızlı hareketiyle sudan dışarıya fırlayan ve belirli bir mesafe süzüldükten sonra yeniden yavaş yavaş suya düşen balıklardır. Uçma olarak adlandırılan bu hareketleri sırasında hızları saatte 50 km.ye ulaşabilir.
Bundan yaklaşık 100 milyon yıl önce yaşayan uçan balıklarla günümüzde yaşayanlar arasında hiçbir fark yoktur. 100 milyon yıldır en küçük bir değişikliğe dahi uğramayan bu balıklar, evrimcilerin canlıların kökeni ve tarihi hakkındaki tüm iddialarını yerle bir etmektedirler. Bilimsel bulgular canlıların Yüce Allah tarafından yaratıldıklarını ortaya koymaktadır.
Karides
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Solnhofen Oluşumu, Almanya
Darwinistlerin iddia ettiği gibi aşamalı bir evrim sürecinin yaşanmadığını gösteren bilimsel bulgulardan bir diğeri de resimde görülen 150 milyon yaşındaki karides fosilidir.
Var oldukları ilk andan itibaren tüm özellikleri ve uzuvlarıyla eksiksiz olan karidesler, var oldukları müddetçe de hiçbir değişikliğe uğramamışlardır. Bu karides fosili, Darwinistlerin iddialarını geçersiz kılmakta ve evrimin hayal ürünü bir senaryo olduğunu tüm açıklığıyla gözler önüne sermektedir.
Kedi Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Bazı fosiller "çift parçalı" fosil olarak adlandırılır. Bu durumda, fosilin bulunduğu taş tabakası tam ortadan ikiye ayrılmakta ve fosil, taşın her iki tarafında da negatif ve pozitif olarak yer almaktadır.
Resimde görülen 95 milyon yıllık kedi balığı fosili de çift parçalı bir fosildir.
Kedi balıkları, köpek balıkları takımına dahildirler. Resimde görülen kedi balığı da Scyliorhinidae familyasındandır. Bugün yaşayan kedi balıklarının tamamen aynısı olan 95 milyon yaşındaki kedi balıkları, evrim teorisine meydan okumaktadır.
Vatoz
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 100 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Elde edilen sayısız vatoz fosili içinde bir tane bile evrimcilerin iddialarına delil olarak gösterebilecekleri, sözde ilkel, yarı gelişmiş, iki farklı canlının özelliklerini taşıyan bir vatoza rastlanmamıştır. Bulunan her vatoz fosili, günümüzde yaşayan vatozların tıpatıp aynısı olan, onların sahip olduğu tüm özelliklere eksiksiz sahip olan canlılara aittir. Bu da, canlıların birbirlerinden türedikleri ve küçük değişikliklerle aşamalı olarak geliştikleri iddiasındaki evrimin geçersizliğini ortaya koymaktadır.
Resimdeki 100 milyon yaşındaki vatoz fosili, canlıların evrim geçirmediklerini, yaratıldıklarını bir kez daha ispatlamaktadır. (www.darwinistpanik.com)
Centriscus (Çulluk Balığı)
Dönem: Senozoik zaman, Miosen dönemi
Yaş: 23 - 5 milyon yıl
Bölge: Colorado, ABD
Fosiller balıkların hep balık olarak var olduklarını, bir başka canlıdan kademeli olarak türemediklerini ispatlamıştır. Solungaçları yarı gelişmiş, sindirim sistemi henüz oluşmamış, yüzgeçlerinin sadece bir kısmı olan garip bir canlıya ait fosil hiç görülmemiştir. Bulunan her balık fosili, söz konusu balığın ait olduğu familyaya dair her türlü özelliğe tam ve kusursuz şekilde sahip olduğunu göstermektedir. Örneğin resimdeki 23 – 5 milyon yıllık çulluk balığı fosili, ustura balıklarının milyonlarca yıldır hiç değişmediklerini, aynı olduklarını ortaya koymaktadır.
Bu gerçekler karşısında Darwinistler, dogmatik biçimde körü körüne evrim masalına sahip çıkmaktan vazgeçmeli, bilimin gösterdiği gerçeği kabullenmelidirler. Bilim, evrimsel bir sürecin hiç bir zaman yaşanmadığını ispatlamış, canlıları Allah'ın yarattığını gözler önüne sermiştir.
Kum Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Evrim teorisi bilimsel olarak çürütülmüş olmasına rağmen bazı çevrelerce sürekli gündemde tutulmaktadır. Hiçbir bilimsel değeri olmayan hayali yarı maymun yarı insan çizimlerle, her bulunan fosilde "Kayıp halka bulundu" diyen haberlerle, "Atamız mikropmuş", "Maymundan bir farkımız yok", "Uzaydan mı geldik?" gibi büyük puntolu başlıklarla, evrim teorisi sürekli delilleri bulunan, i bir teori gibi yansıtılmaktadır. Oysa fosiller, bu haberlerin ve içeriklerindeki iddiaların birer safsatadan ibaret olduğunu göstermektedir. Resimdeki 95 milyon yaşındaki kum balığı fosilinde olduğu gibi, tüm fosiller canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediklerini, yani evrim geçirmediklerini ortaya koymuştur. Bu gerçek karşısında, evrimcilerin propagandaları çaresiz çırpınışlardan başka bir şey değildir.
Elopidae (Kadın Balığı)
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Fosil bulguları evrim teorisini kesin olarak geçersiz kılmaktadır. Darwinistlerin bu dayanaksızlığı görmemekteki ısrarının bir anlamı yoktur. Evrim teorisi, bilimsel bulgular karşısında yenilgiye uğramış, fosil bulguları evrimi yıkmıştır. Resimdeki 95 milyon yaşındaki Elopidae fosili de evrimi yıkan bulgulardan biridir.
Atnalı Yengeci
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Solnhofen Oluşumu, Almanya
Keliserliler (Chelicerata) şubesine dahil olan atnalı yengeçleri, yüz milyonlarca yıldır değişmeyen özellikleriyle, evrimciler tarafından dahi "yaşayan fosil" olarak kabul edilen canlılardandır. Jura döneminde yani bundan yaklaşık 150 milyon yıl önce yaşamış olan atnalı yengeçleri, günümüz denizlerinde yaşayan atnalı yengeçlerinden farksızdır. Bu farksızlık, evrimcilerin "aşamalı gelişim", "kademe kademe ilerleme" gibi iddialarını yerle bir etmekte, bir kez daha canlıların evrimi tezinin komik bir masaldan ibaret olduğunu ispatlamaktadır. Bilim, canlıların üstün güç ve kudret sahibi, Rabbimiz olan Allah'ın eseri olduğunu reddedilemez bir şekilde ortaya koymuştur. (www.belgeseller.net)
Yengeç
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 50 milyon yıl
Bölge: Monte Baldo, İtalya
Evrim masalını destekleyebilecek bir tane bile fosil örneğinin bulunmamış olması, kuşkusuz evrimcilerin en büyük kabuslarından biridir. Üstelik evrimcilerin bu kabusu hiçbir zaman son bulmayacaktır. Çünkü bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da elde edilen her fosil evrimin yaşanmadığını, tüm canlıları Yüce Allah'ın yarattığını gösterecektir.
Rethinking Anthropology (Antropolojiyi Yeniden Düşünmek) isimli kitabın yazarı E. R. Leach de Nature dergisindeki bir yazısında "Fosil kayıtlarındaki eksik halkalar Darwin'i endişelendiriyordu. Bunların gelecekte bulunacağından emindi, ancak bu kayıp halkalar hala eksik ve eksik olarak kalmaya devam edecekler gibi görünüyor." (E. R. Leach; Nature, 293:19, 1981) sözleriyle bu gerçeğe dikkat çekmektedir.
Deniz Yıldızı
Dönem: Paleozoik zaman, Ordovisyen dönemi
Yaş: 450 milyon yıl
Bölge: Oklahoma, ABD
Fosil kayıtları, deniz yıldızlarının sözde atası olan herhangi bir canlı ortaya koymamıştır. Zaman içerisinde deniz yıldızlarının başka canlılara dönüştüğünü de gösterememiştir. Bu durum tüm canlı türleri için geçerlidir.
Omurgasız deniz canlılarının sözde evrimiyle ilgili anlatılanların sadece masaldan ibaret olduğunu, herhangi bir bilimsel delile dayanmadığını evrimci Stephen Jay Gould şöyle itiraf etmektedir:
"Omurgasız deniz canlıları arasında, zaman içinde belirgin bir sıra ve gelişim mevcut değildir. Bazı grupların gelişmeleri üzerine birtakım masallar anlatabiliyoruz..." (Stephen Jay Gould, "Ediacaran Deneyi", Natural History, s.22)
Mercan
Dönem: Senozoik zaman, Pliosen dönemi
Yaş: 3 milyon yıl
Bölge: Florida, ABD
Mercanlar Kambriyen döneminden (543 – 490 milyon yıl) beri yaşadıkları bilinen, Ordovisyen dönemine (490 – 443 milyon yıl) ait çok sayıda fosil örneği bulunan omurgasız canlılardır.
Mercan iskeletlerinin binlerce yıl boyunca belli bir bölgede toplanması sonucunda da, mercan kayalıkları meydana gelir. Mercanlar (Antozoonlar), yalnız veya koloniler halinde yaşar. Genellikle ılıman denizlerde, deniz diplerinde bulunan büyük taşlara yapışık olarak yaşayan mercanların, nadir de olsa serbest olarak dolaşanlarına rastlanır.
Yüz milyonlarca yıldır değişmeyen yapılarıyla Darwinizm'e büyük darbe indiren mercanlar, diğer tüm canlılar gibi Rabbimiz'in üstün yaratışının eseridir.
İstiridye Kabuğu
Dönem: Paleozoik zaman, Karbonifer dönemi
Yaş: 300 milyon yıl
Bölge: Illinois, ABD
Midyelerin, soyu tükenmiş ancak fosil kayıtlarında izlenen yaklaşık 15.000, halen yaşamakta olan ise 11.000 türü olduğu tahmin edilmektedir. Pectinidae familyasına dahil olan resimdeki fosil ise, söz konusu canlıların yüz milyonlarca yıldır aynı kaldıklarını göstermektedir. Bu bilgi karşısında evrimcilerin bir açıklamaları yoktur. Evrimciler bu gibi durumlarda demagoji yapmayı, anlamazlıktan gelmeyi, hayali hikayelerle kafa karıştırmaya çalışmayı tercih ederler. Oysa samimi olarak bilimsel bulguların ortaya koyduğu bilgileri değerlendirseler, kendileri de, 'fosil kayıtları karşısında evrim teorisinin yıkılmış olduğunu' göreceklerdir.
Mantis Istakozu
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Karbonifer döneminden (354 – 290 milyon yıl) beri hiç değişmeden varlıklarını devam ettiren mantis ıstakozları, Darwinizm'i geçersiz kılan canlılardan biridir. Bir canlının yaklaşık 300 milyon yıl boyunca hiç değişmemesi evrimci yorumlarla açıklanabilecek bir durum değildir.
Resimdeki mantis ıstakozu fosili ise 95 milyon yaşındadır ve hem 300 milyon yıl önce yaşamış hem de günümüzde yaşayan mantis ıstakozlarının tamamen aynısıdır.
Balon Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Dergilerde, gazetelerde, televizyonlarda gördüğünüz ve izlediğiniz evrim yanlısı haberlerin ve programların nedeni, Darwinizm'in bilimsel bir görüş olması değil, ideolojik kaygılarla savunulmaya çalışılmasıdır. Darwinizm, materyalizm ve ateizmin sözde bilimsel temelidir. Darwinizm'in geçersizliğini kabul eden bir kişinin, materyalizmi ve ateizmi savunacak gücü kalmaz. Bu nedenle tüm bilimsel bulgular ve deliller evrimin aleyhinde de olsa, bu gerçekler göz ardı edilir, yalanlar ve çarpıtmalarla Darwinizm savunulur.
Evrimcilerin ısrarla görmek istemedikleri bulgulardan biri de, sayısı milyonları aşmış, Yaratılış'ın açık birer delili olan fosillerdir. Resimdeki 95 milyon yıllık balon balığı gibi sayısız fosil, canlıların evrim geçirmediğini, hepsini Allah'ın yarattığını söylemektedir.
Deniz Zambağı
Dönem: Mezozoik zaman, Jura dönemi
Yaş: 150 milyon yıl
Bölge: Solnhofen Oluşumu, Almanya
Fosil kayıtlarının zenginliği evrimcilerin karşısına çıkan çok büyük bir açmazdır. Çünkü bu fosiller, canlılığın kökenini anlamak isteyen insanların karşısına tüm detaylarıyla tamamlanmış bir tablo koymaktadır: Canlı türleri yeryüzünde, aralarında hayali evrimsel "geçiş formları" olmadan, bir anda ve farklı yapılarıyla, ayrı ayrı ortaya çıkmışlardır. Resimde görülen 150 milyon yıllık bu deniz zambağı da söz konusu delillerden bir tanesidir.
Çamur Balığı
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 50 milyon yıl
Bölge: Messel, Almanya
Evrim teorisi bilimsel delillere dayalı olmayan, uydurma senaryolar ve propaganda yöntemleriyle ayakta tutulan bir teori olduğu için, bu hayali teoriyi destekleyen fosil bulmak imkansızdır. Darwinistler kendilerince bir doğa tarihi yazmış, fosillerin de bu tarihe uymasını istemişlerdir. Oysa bunun tam aksi gerçekleşmekte, her yeni bulunan fosil evrim teorisini biraz daha açmaza sokmaktadır. Resimde görülen çamur balığı fosili 50 milyon yıl öncesine aittir. Canlının sivri dişleri herhangi bir bozulmaya uğramadan korunmuş ve balığın iskelet yapısının günümüzdeki çamur balıklarıyla hiçbir farklılığının olmadığı anlaşılmıştır.
Resimdeki 95 milyon yıllık kılçıklı balık, Elipoidei (tarpunlar) alt takımında yer alan, Albulidae familyasına dahil bir canlıdır. Günümüzde yaşayan kılçıklı balıkların birebir aynısıdır.
(www.balikfosilleri.com)
Albulidae (Kılçıklı Balık)
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase Dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Dünyanın dört bir yanında yaklaşık 150 yıldır fosil araştırmaları yapılmaktadır. Bu araştırmaların neticesinde milyonlarca fosil elde edilmiştir. Fakat hiçbir zaman yarı omurgasız yarı balık ya da yarı balık yarı timsah fosili örneği görülmemiştir. Evrimcilerin "ara geçiş fosili" iddiaları, bir hayalden öteye asla gidememiştir. Bulunan her fosil, soyları devam ettiği müddetçe canlıların hiç değişmediklerini ortaya koymuştur. Bunun anlamı ise, canlıları Allah'ın yarattığıdır.
Zargana
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Tarih boyunca yaşayan tüm zarganaların gözleri, yüzgeçleri, solungaçları, sindirim sistemleri, üreme sistemleri kısacası tüm özellikleri hep eksiksiz, özgün ve en uygun yapıda olmuştur. Üstelik bu yapılar bugün nasılsa bundan on milyonlarca yıl önce de aynıdır. Darwinistlerin iddialarına göre ise fosillerin bunun tam tersi bir tablo sergilemesi gerekirdi. Fosil kayıtları "yarım zargana"larla dolu olmalıydı. Ancak elbette ki fosillerin tümü Darwinistlerin tablosuyla taban tabana zıttır. Fosillerin Darwinist iddialarla uyumlu olmaması, hatta tam tersine bir yapı sergilemesi, evrim teorisinin içine düştüğü perişanlığın ifadesidir.
(www.darwinistlerinizdirabi.com)
Kedi Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Darwinizm'in bilim dışı iddialarına göre bitkiler, havyanlar, mantarlar, bakteriler hep aynı kaynaktan gelmişlerdir. Sözde hayvanların 100'e yakın farklı filumu (yani yumuşakçalar, eklembacaklılar, solucanlar, süngerler gibi temel kategorileri) hep tek bir hayali ortak atadan türemiştir. Teoriye göre omurgasız canlılar zamanla (ve tesadüfen) omurga kazanarak balıklara, balıklar amfibiyenlere, onlar sürüngenlere, sürüngenlerin bir kısmı kuşlara, bir kısmı ise memelilere dönüşmüştür. Teoriye göre bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara tür"ün oluşmuş ve yaşamış olması gerekir. Ancak böyle bir ara türün izine fosil kayıtlarında hiç rastlanmamıştır. Resimdeki 95 milyon yıllık kedi balığı fosili de bunun delillerinden biridir.
Keman Vatozu
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
Ele geçirilen keman vatozu fosilleri, hangi döneme ait olursa olsun, hep bir diğerinin aynısıdır. Her türlü özelliğiyle günümüz keman vatozlarına benzeyen bu fosiller, canlıların küçük değişikliklerle aşamalı olarak geliştikleri iddiasını yıkmaktadır. Allah tüm canlıları sahip oldukları mükemmel özelliklerle yoktan yaratmıştır. Allah'ın üstün yaratışının izleri olan fosiller, evrimcilerin yalanlarını çok güçlü bir şekilde deşifre etmektedir.
Asker Balığı
Dönem: Kretase
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan
95 milyon yıl önce yaşamış asker balığının günümüzdeki asker balıklarıyla tıpatıp aynı olması, bu balıkların milyonlarca yıldır hiç değişmediklerinin ispatıdır. Canlı türlerinin sürekli değişerek evrimleştikleri iddiasında bulunan Darwinistler için bu durum büyük bir açmazdır. Fosil kayıtları gibi somut bilimsel bulgular, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığnı ortaya koymaktadır.
Monacanthus
Dönem: Senozoik zaman, Pliosen dönemi
Yaş: 4 milyon yıl
Bölge: İtalya

Monacanthus balıkları, tropikte veya subtropikte yaşayan Monacanthidae familyasına dahildirler. Bu familyaya dahil olan bilinen 107 tür vardır. Türlerin pek çoğunun ana özelliklerinden biri, iyi birer kamuflaj ustası olmalarıdır. Saklanmak için kolaylıkla renklerini değiştirip bulundukları ortamda tamamen gizlenebilir ve bu yolla kendilerini düşmanlarından korurlar.
Resimdeki Monacanthus fosili 4 milyon yıllıktır ve söz konusu canlıların evrim geçirmediğinin açık bir ispatıdır. Canlılar, Darwinistlerin iddia ettiği gibi sürekli değişim geçirerek birbirlerinden türememişlerdir. Evreni ve tüm canlıları Yüce Allah yaratmıştır.
Capros (Peri Balığı)
Dönem: Senozoik zaman, Oligosen dönemi
Yaş: 35 milyon yıl
Bölge: Polonya
35 milyon yıl önce yaşamış Capros (peri balığı)nın bugün yaşayan örnekleriyle tıpatıp aynı olması, evrimin büyük bir yalan olduğunu gösteren en önemli delillerden biridir. Yaklaşık 150 yıldır devam eden paleontolojik çalışmalarda bir tane bile evrime delil olabilecek fosil bulunamamıştır. Elde edilen tüm fosiller, canlıların evrim geçirmediğini göstermektedir. (ww.evrimcilerbizesorun.com)
Tarpun
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 110 milyon yıl
Bölge: Brezilya
Missing Links (Kayıp Halkalar) isimli kitabında Robert A. Martin şöyle demektedir:
"Eğer Yaratılışçılık doğru ise, bir ata-torun ilişkisinden veya herhangi bir evrimsel gelişmeden söz edilemez. Evrim modeli doğru ise, oldukça yüklü sayılabilecek fosil kayıtlarıyla birlikte, tüm seviyelerde ve kronolojik sıralamada ara geçiş formlarının bulunması gerekir." (Robert A. Martin, Missing Links: Evolutionary Concepts and Transitions Through Time, Jonesa and Barlett Publishers, UK, 2004, s. 8)
Fosil örneklerinin hepsi, canlılar arasında ata-torun ilişkisi olmadığını, her bir türün kendine has özelliklerle bir anda ortaya çıktığını göstermektedir. Öte yandan 150 yıldır yapılan kazı çalışmaları ortaya bir tane bile yarım canlı örneği, yani ara geçiş fosili koyamamıştır. Bu durumda, evrimin geçersiz, Yaratılış'ın ise reddedilmesi mümkün olmayan bir gerçek olduğu açıktır.
Denizatı
Dönem: Pliosen
Yaş: 5-1.8 milyon yıl
Bölge: Marecchia Nehir Oluşumu, İtalya
Denizatları hep denizatı olarak var olmuşlardır, herhangi bir canlı türünden türememişlerdir.
Resimdeki fosil, bu canlıların milyonlarca yıl boyunca hiç değişmediklerini ortaya koyarken, aynı zamanda evrimin bir yalan olduğunun da kanıtıdır.
Canlılığın kökeni evrim değildir. Evreni, içindeki tüm canlı ve cansız varlıklarla beraber yaratan üstün güç ve kudret sahibi Allah'tır. (www.ateizminbitisi.com)
Sardalya
Dönem: Senozoik zaman, Eosen dönemi
Yaş: 54-37 milyon yıl
Bölge: Green River Oluşumu, Wyoming, ABD
Eğer evrimcilerin iddiaları doğru olsaydı, bulunan sardalya fosilleriyle günümüzde yaşayan sardalyalar arasında pek çok fark olması gerekirdi. Sardalya fosillerinde, Darwinistlerin iddia ettiği sözde evrim sürecinin izlerinin görünmesi gerekirdi. Ancak, böyle bir ize bugüne kadar rastlanmamıştır. Bundan sonra da rastlanması imkansızdır. Çünkü canlılık evrimcilerin iddia ettiği gibi kör tesadüflerin ürünü değildir. Canlıları üstün güç ve akıl sahibi Allah yaratmıştır.
Yılan Yıldızı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Lübnan

Evrimciler, sürekli varsayımlardan bahseder, canlılığın kökenine dair çeşitli tahminlerde bulunurlar. Ancak bu tahminlerini hiçbir bilimsel bulguyla destekleyemezler. Bilimsel bulgular kapsamlı olarak incelendiğinde, tüm bilim dallarının evrim iddiasını reddettiği görülür.
Yılan yıldızı fosilleri de evrimi reddeden bilimsel bulgulardan biridir. Yılan yıldızları, aradan geçen uzun devirlere rağmen hiç değişmemiştir. Resimdeki yılan yıldızı fosili de 95 milyon yıllıktır ve günümüzdeki yılan yıldızlarının aynısıdır.
Mavi Mezgit
Dönem: Senozoik zaman, Miosen dönemi
Yaş: 5 milyon yıl
Bölge: Marecchia Nehri Oluşumu, İtalya
San Francisco Üniversitesi'nden biyolog Dean Kenyon, evrim teorisinin iddialarının bilimsel olarak asla desteklenmediğini şöyle ifade etmektedir:
"Gelin çok yaygın bir yanlış anlaşılmayı günyüzüne kavuşturalım. Tek bir hayvan türünün bile bir başka hayvan türüne tam olarak dönüştüğü, laboratuvar ortamında da sahada da gözlenmemiştir." (Dean H. Kenyon, Brief of Appelants, Ekim 1985, s. A-16)
Kenyon'un da ifade ettiği gibi evrim senaryolarının gerçekleştiğini gösteren hiçbir somut bulgu yoktur. Resimdeki mavi mezgit fosili örneğinde olduğu gibi sayısız bilimsel bulgu, evrimin hiçbir zaman yaşanmadığını göstermektedir. Evrimcilerin bu bulguları görmezlikten gelmeye çalışmalarının bir manası yoktur. Gerçeklerden kaçmak, gerçekleri değiştirmeyecektir.
Ahtapot
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Hjoula, Lübnan
Yüksek öğrenme kapasitesine sahip oldukları laboratuvarlarda test edilmiş olan ahtapotlar, aynı zamanda birer kamuflaj ustasıdırlar. Kamuflaj yetenekleri, bu iş için özel olarak yaratılmış deri hücrelerine bağımlıdır. Deri hücrelerinin renk değiştirme, ışık geçirmezlik ve yansıtma gibi özellikleri sayesinde, hem düşmanlarından korunabilir hem de diğer ahtapotları tehlikeye karşı uyarabilirler. Bazı ahtapotlar sadece renk değiştirmekle kalmaz, diğer deniz canlılarını taklit ederek de kendilerini kamufle ederler. "Mimik ahtapotları" olarak adlandırılan bu tür ahtapotlar, aslan balığı ve deniz yılanı gibi ürkütücü deniz canlılarının görünümünü taklit ederler.
Peki ahtapotlar, evrimcilerin iddia ettikleri gibi sahip oldukları bu özellikleri aşama aşama, uzun zaman dilimleri içinde mi kazanmışlardır? Elbette ki hayır. Bunu anlamanın en önemli yollarından biri ahtapotların fosil kayıtlarını incelemektir. Fosil kayıtlarını incelediğimizde, ne kadar eskiye gidilirse gidilsin, hep günümüzdeki ahtapotların aynısı olan fosil örnekleriyle karşılaşırız. Bu da evrimcilerin iddialarının gerçek olmadığının en önemli delilidir. Ahtapotlar evrim geçirmemiş, sahip oldukları tüm özelliklerle üstün güç ve akıl sahibi Allah tarafından yaratılmışlardır.
Tang Balığı
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Hakel, Lübnan
Wendell R. Bird, The Origin of Species Revisited adlı kitabında, evrim teorisinin ara form iddiasının hayali bir hikayeden ibaret olduğunu şöyle ifade ediyor:
"... Jeolojik kayıt en baştan söylenen şeyi bir daha vurguluyor: Farklı jeolojik dönemlere ait türler arasında yaşadığı varsayılan ara formlar hayali şeylerdir, yalnızca teoriyi desteklemek için ortaya atılmıştır." (Wendell R. Bird, The Origin of Species Revisited, Thomas Nelson Inc, Aralık 1991, s. 44)
Bugüne kadar yapılan fosil araştırmaları, evrimcilerin iddialarına destek olabilecek, herhangi bir ara form örneği ortaya koymamıştır. Türler arasında sözde ata-torun ilişkisi olduğunu gösteren bir fosil de bulunamamıştır. Örneğin bulunan hiçbir tang balığı fosili yarım, az gelişmiş, organlarının bazısı oluşmuş bazısı oluşmamış değildir. Ne kadar geriye gidilirse gidilsin, elde edilen her tang balığı fosili bugün yaşayan tang balıklarıyla birebir aynı özellikleri taşımaktadır. Resimdeki 95 milyon yıllık tang balığı fosili de bu gerçeğin delillerindendir.
Kurt Ringa
Dönem: Mezozoik zaman, Kretase dönemi
Yaş: 95 milyon yıl
Bölge: Hakel, Lübnan
Fosiller evrimin iddialarını yerle bir ettiği için çoğunlukla evrimciler tarafından göz ardı edilmekte ya da üzerlerinde çeşitli oynamalar yapılarak evrimci propagandaya alet edilmeye çalışılmaktadır. Ancak son dönemlerde Yaratılış'ın delili olan yüzlerce fosilin sergilerle, kitaplarla, internet siteleriyle ortaya çıkarılması, evrimcilerin içinde bulunduğu açmazı tüm açıklığıyla gözler önüne sermiştir. Fosilleri ve yaşayan örneklerini yanyana gören insanlar, ek bir açıklamaya bile gerek kalmadan, evrimin yalan olduğunu hemen anlamaktadır. Evrimcileri paniğe sürükleyen sebep de budur. Evrimciler, bu defa geri dönüşü mümkün olmayan şekilde, teorilerinin dünya çapında çöktüğünü görmekte ve acı içinde bu çöküşü seyretmektedirler. Evrim teorisinin çöküşünün delillerinden biri de resimdeki 95 milyon yıllık kurt ringası fosilidir.

Elektrikli Balıklar Mucizesi

Hayvanlar dünyasında çok farklı algılara sahip olan canlılar vardır. Kimileri çevrelerindeki ısı alanlarını görür, kimileri manyetik alanları hisseder, kimileri ise bu bölümde verilecek örneklerde görüleceği gibi dış dünyayı algılama aracı olarak elektriği kullanır. Bir kısım deniz canlıları, Yüce Allah'ın dilemesiyle vücutlarında elektrik üreterek, etraflarını bir radar sistemindeki gibi görebilir; elektriği düşmanlarını etkisiz hale getirmek ya da avlanmak için kullanabilirler.
Canlıların yaşamsal faaliyetleri, ısının dışında çevrelerinde elektriksel enerji alanları oluşmasına sebep olur. Hava yalıtım sağladığı için karada yaşayan canlılar arasında elektrik değişimlerini fark etmek zordur. Ancak su, iletken bir ortam meydana getirdiği için, elektriksel akımlar vücut dışına kolaylıkla sızar. Böylece canlılar çevrelerine sinyal yayarlar. Bu nedenle elektriği hissedebilen canlıların hepsi suda yaşarlar. 146
İnsan da dahil olmak üzere, canlılarda oluşan ya da özel olarak üretilen elektrik akımına "biyoelektrik" denir. Ancak insan, bu elektriği yönlendiremez ve kendi yararına kullanmak için onu kontrol altına alamaz. Söz konusu canlılar ise, vücutlarındaki elektrik akımını -kendileri olumsuz yönde etkilenmeden- düşmanlarına karşı silah olarak kullanabilirler. Bu canlıların ürettiği elektrik gücü ortalama 350 volttan fazladır. Ancak elektrikli yılan balığında olduğu gibi 600-800 volt gibi çok daha yüksek gerilim üreten balıklar da vardır. Evlerde kullanılan ampullerin çalışması içinse sadece 220 volt gerekir.
Doğada yüksek elektrik yükleriyle silahlandırılmış olan balıkların yanı sıra, çok düşük sinyaller yayan balıklar da vardır. Bu balıklar 2-3 voltluk zayıf elektrik sinyallerinden bir duyu organı gibi faydalanırlar. Bunlardan bir kısmı hayvanların oluşturduğu elektrik alanlarını hissederken, bir kısmı görüş gücü düşük sularda avlarının yerini tespit etmek için kendilerine elektriksel bir alan oluştururlar.
Bu sistemin detaylarına değinmeden evvel, şu gerçekleri düşünmekte fayda vardır. İnsan gelişmiş imkanlara ve bunları kullanabilecek akla sahip olmasına rağmen, böyle bir sistemi vücudunda oluşturarak kendi yararına kullanmaktan acizdir. Üstelik karşısında çok sayıda örnek olmasına rağmen... Üstün bir teknoloji ve yüzyılların bilgi birikimini kullanarak ancak radar sistemi, elektrik jeneratörleri, elektroşok aletleri, elektrik pilleri gibi çeşitli cihazlar üretebilmiştir. Bu sistemlerin oluşturulması için ise, olağanüstü emek, bilgi ve maddi kaynak kullanılmıştır. Bu teknoloji ürünlerinin hiçbiri -tüm malzemeleri mevcut dahi olsa- tesadüf eseri birleşerek fonksiyon sahibi olabilecek cihazlar değildir. Çünkü bunların her biri, belli bir amaç için, belli bir düzenle ve ilmi prensipler doğrultusunda yapılırlar. Değil tesadüfen var olmaları, bu konuda uzman olmayan herhangi bir kişinin dahi bu cihazları yapması mümkün değildir.
Şu durumda açıktır ki, konuya dürüstçe yaklaşan bir kimse, insan ürünü taklitlerinden çok daha mükemmel olan canlılardaki bu sistemlerin, asla tesadüf eseri var olamayacaklarını, muhteşem bir akıl ve sanat ile yaratılmış olduklarını rahatlıkla anlayabilecektir. Canlılardaki bu üstün sistemler, insanların Yaratılışı görmeleri ve anlamaları için var edilmiş birer işarettirler. Yüce Rabbimiz bu gerçeği ayetinde şöyle bildirmiştir:
Gerçekten, gece ile gündüzün art arda gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır. (Yunus Suresi, 6)
Bir başka Kuran ayetinde de Yüce Allah insanları, gördükleri bu gerçeği örtüp gizlememeleri konusunda şöyle uyarmaktadır:
Hakkı batıl ile örtmeyin ve hakkı gizlemeyin. (Kaldı ki) siz (gerçeği) biliyorsunuz. (Bakara Suresi, 42)

Üretilen Elektrik Nasıl Olur da Balığın Kendisine Zarar Vermez?

Elektrik, bakır gibi iletken bir telin manyetik bir alan içinde hareket ettirilmesi ile üretilir. Elektrik jeneratörü de, iletken tellerin mıknatıs içinde dönmesiyle elektrik akımı üreten bir makinedir. Evlerde, iş yerlerinde, endüstride gereksinim duyulan büyük miktardaki elektrik enerjisini elde etmek için, elektrik jeneratörlerini çalıştıracak büyük güç santrallerine ihtiyaç duyulur. Hidrolik ya da nükleer santrallerde üretilen elektrik enerjisinin, ne denli kapsamlı ve karmaşık bir süreç sonucunda elde edildiği düşünülürse; canlıların elektrik üretimini, denizin metrelerce altında başarmaları daha da şaşılacak bir durumdur. Üstelik canlılar ürettikleri yüksek voltajlı elektriğe rağmen, kendi bedenlerine hiçbir zarar vermezler.
Su ve elektriğin bir araya gelmesi, bilindiği gibi can güvenliği için büyük bir tehlike oluşturur. Oysa doğadaki bazı balıklar için durum çok farklıdır. Onlar suda yaşarlar ve ürettikleri elektriği kendi güvenlikleri için kullanırlar. Örneğin oldukça kısa bir sürede güçlü bir enerji açığa çıkaran yılan balıklarının kendi ürettikleri enerjiden kendilerinin çarpılmaması olağanüstü bir mucizedir. Suda yaşayan bir canlının elektrik üretmesi, üstelik bu elektriği kontrollü bir biçimde kendini savunmak, avını yakalamak, görüş gücü elde etmek gibi birçok farklı amaçlar için kullanması, Rabbimiz'in yaratmasındaki çeşitliliğin ve üstünlüğün örneklerindendir.
Peki su gibi çok iletken bir ortamda yaşayan bir yılan balığı, ürettiği yüksek voltajlı akımdan neden etkilenmez? Bu sorunun yanıtı şöyle özetlenebilir; çok kısa bir sürede çok güçlü enerji üretebilen elektrikli yılan balığı, eğer bir su canlısı olmayıp karada yaşayan bir canlı türü olmuş olsaydı; açığa çıkardığı elektrik akımı 1 ampere yakın bir miktar olurdu. Bu da canlının vücudunu, 500 voltluk bataryaya denk kılardı. Fakat, fazladan çıkış noktası sağlama özelliği sayesinde su, akımın şiddetini azaltmakta ve makul bir oranda tutmaktadır. Bu canlıların özel yapıdaki, kalın yağlı derileri ve sinirleri etrafındaki doku, yalıtım sağlayarak suyun içinde elektriğin kısa devre yapmasını engeller.147
Her canlıyı yaşadığı ortamın koşullarına en uygun ve en dayanıklı şekilde yaratan Yüce Allah'tır. Kuran'da bildirildiği gibi "Allah her şeyin üzerinde koruyucudur" (Nisa Suresi, 85) ve "O'nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur". (Şura Suresi, 11)

Canlılardaki Elektrik Jeneratörleri

Elektriğin hissedilebilmesi için iletken bir ortamın yanı sıra, bunu fark edebilecek özel bir donanıma da sahip olmak gerekir. Gerek denizde, gerek tatlı sularda yaşayan 200'ü aşkın balık türünde savunma ya da saldırı amacıyla büyük elektrik boşalmaları oluşturabilen özel "biyoelektrik organları" bulunur. Uyuşturanbalığıgiller (Torpedo) familyası, elektrik organlarında ürettikleri elektriği, avlarını uyuşturarak hareketsiz hale getirmek ya da öldürmek amacıyla kullanır ve bilinen en güçlü elektrik organlarına sahiptirler.
Balıklar küçük bedenlerindeki yüksek elektriği sadece savunma amacıyla kullanmazlar. Bazı balıklar biyoelektrik organlarını, başka balıkların varlığını sezmek amacıyla duyu organı olarak kullanırlar. Aynı zamanda karanlık sularda yönlerini tayin etmede de büyük önem taşıyan elektrik, cisimleri görmeden hissetmelerini sağlar. Böylece balıklar nesnelerin şekillerini ve diğer cisimlerine göre konumunu, bir başka duyuya ihtiyaç duymadan, sadece elektrik alıcılarıyla tespit edebilirler.

Köpek balıklarının (Mustelus mustelus) ve uyuşturanbalığıgillerin (Torpedo), her metrede 0.01 mikrovolt gibi çok zayıf elektrik alanlarını algılayabilecek duyarlılıkta organları vardır. Bazı balıkların organları, deniz suyundaki kendi dışlarında oluşan elektrik alanlarını algılarken, bazıları da kendilerinin oluşturdukları elektrik akımını algılayarak çevrelerine ilişkin bilgi edinirler. 

Balık, sinyaller halinde yaydığı elektrik yükünü kuyruğunda yer alan özel bir organda üretir. "Elektrik üretici" denilen bu organ bir enerji kaynağı gibi işlev görür. Burada üretilen elektrik yükü, hayvanın gövdesinin arka bölümüne dağılmış olan binlerce delikten, sinyaller halinde yayılır. Bu elektrik sinyalleri balığı çevreleyen suda anlık bir elektrik alanının oluşmasına neden olur. Sinyaller balığın yakınındaki katı cisimlere çarptıklarında elektriksel alanın biçiminin bozulmasına neden olurlar. Balık bu bozulmaları hemen tiplerine göre yorumlayarak, çevredeki nesnelerin büyüklüğü, iletkenliği, uzaklığı ve hareketi hakkında bilgiler edinir.148
Öyle ki, suyun içindeki canlıların yaydığı elektrikle, taşlar arasındaki ayrımı yapmakta ve çevrelerindeki elektriksel alanların toplamından bir görüntü elde etmektedirler. Örneğin kayalar siyah şekiller olarak gözükür; çünkü onların yalıtım özellikleri elektrik akımına bir engel olarak davranır. Yüksek iletkenliğe sahip olan bitkiler parlak bir alan oluştururlarken, metal nesneler ise kızaran ampuller gibi göz kamaştıran bir fark meydana getirirler. (www.darwininbilmedikleri.com)
Elektrik alanı ile çevreyi görme, balıkların sinyal gönderme aralıklarına da bağlıdır. Eğer balık devamlı değil de, belirli aralıklarla elektrik sinyali gönderiyorsa, tıpkı flaşlı fotoğraf makinesindeki gibi anlık, donmuş fotoğraflar meydana gelir. Bu sinyallerin frekansı arttığında ise, balıklar daha seri bir görüntü elde ederler. Örneğin Afrika elektrik balığı, dünyayı her 20 saniyede bir görür. Ancak Güney Amerika türü elektrik balığı saniyede 50 kere sinyal göndererek, neredeyse devamlı bir görüntüye sahiptir.149
Günümüzde yapılan çalışmalar neticesinde balıkların elektrik duyularının, tahmin edilenden daha keskin olduğu bilinmektedir. Oregon Sağlık ve Bilim Üniversitesi'nden sinirbilimci Curtis Bell, elektrikli balıkların insan beynindeki gibi şekilleri tespit eden ve karşılaştıran bölgesi olmadığı halde, üç boyutlu elektriksel bir dünya algıladıklarını açıklamaktadır.150 Kısacası balığın vücudunda, çevredeki elektrik alanının dağılımını bir radar gibi sürekli görüntüye dönüştüren bir sistem vardır. İnsanların kullandıkları sınırlı güçteki radarların bile, üst teknoloji ürünü kompleks aygıtlar oldukları düşünüldüğünde, balığın vücudundaki bu sistemin harikalığı daha da ortaya çıkar. Kuran'da bir ayette şöyle bildirilmektedir:
Göklerin, yerin ve içlerinde olanların tümünün mülkü Allah'ındır. O, her şeye güç yetirendir. (Maide Suresi, 120)

Elektrik Sinyalleriyle İletişim

Her elektrikli balık türünün kendine özgü bir sinyali vardır. Hatta her insanın kendine has sesi olması gibi, aynı türün bireyleri arasında da bazı farklılıklar vardır. Elektrikli balıklar, karşılarındaki balığın yaydığı sinyalden onun dişi mi, erkek mi olduğunu anlayabilirler ve bu dalgalar aracılığıyla iletişim kurarlar. Aynı türün üyeleri aynı tip dalgalar kullanırlar. Toplu halde yaşadıklarından, olası bir iletişim karmaşasına karşı tedbir olarak yaydıkları dalgaların frekansını değiştirirler. (Bu özel sistemin detaylarına bir sonraki başlıkta yer verilmektedir.)

Elektrik sinyalleri balıkların yaşlarıyla ilgili bilgileri de kapsar. Yumurtadan yeni çıkan bir elektrikli balığın sinyalleri yetişkinlerden çok farklıdır. Sinyaller doğumu izleyen on dördüncü güne dek bu "çocuksu" biçimlerini korur, daha sonra erişkin balığın normal sinyallerine dönüşür. Yeni doğmuş balıklara özgü olan bu sinyaller, balıkların iç içe olan analık-babalık davranışlarının düzenlenmesinde önemli rol oynar. Örneğin erkek balık, yüzlerce balık arasında kaybolan yavrusunu, sinyallerinden tanıyarak yuvaya geri getirebilir. Balıklar, cinsiyet ve yaşla ilgili bilgilerin yanında, daha kompleks olan başka bilgileri de yine elektriksel sinyallerle ulaştırabilirler. Elektrikli balık türlerinin tümünde korkutma mesajları, frekansın birdenbire artması ile verilir. Örneğin normal zamanlarda 10 hz.'lik (saniye başına 10) sinyal yayan Mormyridae cinsi balıklar, bazen kısa bir süre içinde, yayma ritimlerini 100-120 hz.'e ulaşıncaya kadar hızlandırabilirler. Hareketsiz bir Mormyridae, yaydığı korkutucu elektriksel sinyalleri ile düşmanına, onun üzerine saldırmak üzere olduğunu bildirir. Bu davranış, saldırıya hazırlanan birinin yumruğunu sıkması gibidir.
Bu korkutma sinyali çoğu zaman karşı tarafı caydıracak kadar etkilidir: Düşman, kısa bir süre için kendi sinyalini keserek baş eğdiğini gösterir. Aralarında kavga olduysa ve düşman yaralandıysa, yaralı yaklaşık 30 dakika elektriksel sessizliğe girecek, sinyal üretmeyi bırakacaktır. Yatışma davranışı gösteren veya kavgayı kesen balıklar, çoğu kez hareketsiz kalır. Bunun bir amacı, yerlerinin belirlenmesini zorlaştırmaktır. Diğer amaç ise, sinyal üretmeyip elektriksel olarak kör hale geldikleri için, etraftaki engellere çarpmamaktır.
Bu balıklar sahip oldukları elektrik organları sayesinde, kendi cinslerine kolayca ulaşabilir; birbirlerini tehlikelere karşı uyarabilir; hatta türe, yaşa, büyüklüğe, cinsiyete ilişkin bilgi alıp verebilirler. Balıkları bu özel sistemle yaratan, onlara an an yaptıklarını ilham eden Yüce Rabbimiz'dir. Yoksa bir balığın vücudunda kendi kendine bir algı sistemi oluşturması, bunu kendini koruyacak şekilde kullanması, algıları doğrultusunda plan yapması ya da savunma stratejisi geliştirmesi mümkün değildir. Var olan her şey gibi bu canlılar da, Allah'ın hakimiyeti altındadır ve yaşamlarını O'nun izniyle sürdürürler. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Ben gerçekten, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a tevekkül ettim. O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur. Muhakkak benim Rabbim, dosdoğru bir yol üzerinedir (dosdoğru yolda olanı korumaktadır.)" (Hud Suresi, 56)

Sinyallerin Karışmasını Önleyen Özel Sistem

Peki acaba bir elektrikli balık, kendisiyle aynı sinyalleri üreten bir başka balıkla yanyana gelirse ne olacaktır? Sinyaller birbiri ile karışacak ve balıkların radarı işe yaramaz hale mi gelecektir? Normal olarak gerçekleşmesi beklenen olay budur. Fakat elektrikli balıklar bu karışıklığa karşı özel bir savunma sistemiyle birlikte yaratılmışlardır.
Güney Amerika'da yaşayan Eigenmannia cinsine ait dalgalı elektrikli balıklar üzerinde yapılan araştırmalarda, canlıların, benzer frekansta bir sinyalle karşılaştıklarında kendi sinyal frekanslarını değiştirdikleri ortaya çıkmıştır. Eğer diğer balığın sinyali kendi elektrik akımı frekansından biraz daha yüksek ise, balık kendi elektrik akımı frekansını düşürmekte, ikinci sinyal balığınkinden düşük ise, bu durumda kendisininkini yükseltmektedir. Böylece balık aradaki frekans farkını artırarak karışıklığı önlemiş olur. Bu önlem, karşıdaki balık çok uzaklardayken dahi alınmaya başlar. Bunun amacı ikinci sinyalin parazit yapmasını engellemek olduğu için, elektrik akımı frekansındaki değişikliklere de "parazit önleme tepkisi" ya da kısaca JAR (Jamming Avoidance Response) adı verilmektedir. 

1970'lerin başında detayları araştırılmaya başlanan bu yöntemle ilgili, Prof. Howard C. Hughes, Sensory Exotica (Olağandışı Duyular) adlı kitabında şunları ifade etmektedir:
JAR (parazit önleme tepkisi), bir biyoloji mühendisliği harikasıdır... daha düşük elektrik akımı frekansına sahip canlı, kendi elektrik akımı frekansını düşürürken, daha yüksek frekansa sahip olan ise kendi frekansını artırır. Bu da her balığın iki sinyal arasındaki hassas farklılığı hissedebilmesi ve ikinci sinyalin kendininkinden yüksek ya da düşük olduğuna karar vermesi anlamına gelir. Böylece kendi elektrik akımı frekansında değişiklik yapabilir.
Bu koridor ya da kaldırımda size doğru yürüyen birisiyle karşılaştığınızda yaşadığınız duruma benzetilebilir. Nezaketle yönünüzü hafifçe değiştirirsiniz, diğer yayaya yol vermek için sol ya da sağ yöne hareket edersiniz. Siz sola gittiğiniz anda size doğru yürüyen kişi sağa doğru gitmeye karar verir. Sonra siz sağa gidersiniz, o da sola gider... sonra da herkes kendi yoluna gider. 151

Peki ama şuur ve akıldan yoksun bir balık, sinyallerin çakışmasına engel olacak şekilde böylesine olağanüstü bir tedbir almayı nereden bilmektedir? Bu hassas ölçümleri yorumlayan, ortada bir karışıklık yokken önceden önlem alan, düşünen, durum değerlendirmesi yapan, karar alan balığın kendisi değildir kuşkusuz. Balık tüm bunları sonsuz rahmet sahibi Yüce Allah'ın ilhamı ile gerçekleştirmektedir. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:
Göklerde ve yerde bulunanlar O'nundur; hepsi O'na 'gönülden boyun eğmiş' bulunuyorlar. (Rum Suresi, 26)

Elektriği Kullanan Deniz Altı Canlıları

Dünyadaki tüm canlılar üreme sistemlerinden savunma tekniklerine, beslenme şekillerinden algılama sistemlerine kadar pek çok üstün özellikle donatılmışlardır. Bu canlıların yaşamları detaylı olarak incelendiğinde, hem fiziksel özelliklerinin hem de davranışlarının yaşadıkları ortamla ve birbirleriyle tam bir uyum içinde olduğu görülmektedir. Örneğin insanlar için uzun araştırmalar ve ileri teknoloji gerektiren elektrik kullanma becerisi, deniz altı dünyasının ilgi çekici canlılarından olan elektrikli balıklarda, ilk yaratıldıkları andan itibaren en mükemmel sistemlerle mevcuttur.
Bu canlıların hiçbiri bilince veya akla sahip değildir. Dolayısıyla bu balıkların sahip oldukları üstün özellikleri, onların kendi becerisi olarak görmek mümkün olamaz. Elektrik üreten bu balıkların uyguladıkları karmaşık sistemlerin, doğayla olan mükemmel uyumlarının tesadüfler sonucunda oluştuğunu iddia etmek ise, en başta akla ve mantığa uygun değildir. Bu balıkların her birinde çok üstün bir aklın ve çok büyük bir ilmin hakimiyeti açıkça görülmektedir. Doğanın tamamında sergilenen bu üstün akıl ve ilim, evrendeki her şeyin Yaratıcısı olan Allah'a aittir. Rabbimiz Kuran'da iman edenlere şöyle bildirir:
Biz ayetlerimizi hem afakta, hem kendi nefislerinde onlara göstereceğiz; öyle ki, şüphesiz onun hak olduğu kendilerine açıkça belli olsun. Her şeyin üzerinde Rabbinin şahid olması yetmez mi? Dikkatli olun; gerçekten onlar, Rablerine kavuşmaktan yana derin bir kuşku içindedirler. Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır. (Fussilet Suresi, 53-54)

Elektrik Akımlarına Duyarlı Köpek Balıkları

Suyun içinde elektriği hissedebilen ve bu algıya göre hareket edebilen canlılardan biri köpek balıklarıdır. Köpek balıkları, bu önemli avantajları sayesinde, sudaki tüm titreşimleri, suyun ısısındaki değişimleri, tuzluluk oranını ve özellikle de hareket halindeki canlıların yol açtığı elektrik alanındaki küçük değişiklikleri bile hissedebilirler. 152 Eğer siz de hayatta ve suyun içinde iseniz, vücudunuz elektrik alanları üretmeye başlar. Kendinizi kamufle etme ya da saklanma ihtimaliniz yoktur. Köpek balıklarının elektrik algısı özelliği, sadece avlarının yerini tespit etmelerine yaramakla kalmaz, aynı zamanda bir tür pusula görevi yapar. 

Köpek balığının kafasının etrafı benek benektir. Bu siyah lekelerin iç tarafında, içi jöle benzeri bir madde ile dolu çok sayıda kanal mevcuttur. Bu kanallar derinin yüzeyine l mm'lik gözenekler şeklinde açılır. "Lorenzini ampülleri" (Ampullae of Lorenzini) olarak adlandırılan bu özel organlar, son derece hassas birer elektrik algılayıcısıdır. Yapı itibariyle bir ampulü andıran bu hücrelerin, bir voltun 20 milyarda biri büyüklüğündeki akımları hissedebildikleri bilinmektedir. Bu, birbirinden 3.000 kilometre uzaklıkta duran iki adet 1.5 voltluk kalem pil arasındaki voltajı (gerilimi) hissetmeye benzetilebilir. Bu organların elektriksel uyarılara karşı hassasiyetleri sayesinde, köpek balığının, kuma gömülü veya kayalıkların arasında bulunan bir canlının dahi yerini tespit etmesi mümkündür. Köpek balıkları bu sistemi kullanarak kısa mesafede görme ve koku hissi olmadan avlarını kolaylıkla bulabilirler. Örneğin yaralı bir balık suyun içinde çırpındığında, köpek balıklarının tüm duyuları alarma geçer. Balıktan yayılan düşük frekanslı titreşimler köpek balıklarının dikkatini çekmiştir. Avlarına yaklaştıkça Lorenzini ampulleri çok daha belirgin biçimde çalışmaya başlar. Öyle ki köpek balıkları yaralı balığın kalp atışlarının ve kaslarındaki kasılmaların yol açtığı, çok küçük elektrik akımlarını bile hissederler. Bu sayede avlarının yerini tam olarak saptamaları mümkün olur. 

İnsan vücudu ise yalıtıcı bir katman gibi görev görerek, suyun içinde fark edilmeyi nispeten zorlaştırır. Ancak derisinde oluşan en ufak bir kesik, bu yalıtımı delmiş olur; böylece vücuttan elektrik sızıntısı hızla suyun içinde dağılır. Dolayısıyla bir insan suyun içinde yaralandığında, derinin yalıtıcı katmanındaki yarıklar, elektriğin suya geçmesine ve o kişinin köpek balıkları tarafından fark edilmesine yol açar.153 

Böylesine hassasiyetle elektriksel uyarıları algılayan bir mekanizmanın, kendiliğinden ortaya çıkamayacağı çok açıktır. Köpek balıklarının son derece isabetli ölçümler yapmasını sağlayan bu vücut sistemi, çok açık bir şekilde Yaratılış'ın delillerindendir. Üstelik Lorenzini ampulleri köpek balıklarının sahip oldukları üstün özelliklerden yalnızca biridir. Köpek balıkları gerek solunum sistemleri, gerek yollarını bulmalarını sağlayan manyetik alıcıları, gerekse hızlı yüzme yetenekleri ve sürekli yenilenen jilet kadar kesici dişleri ile de birer yaratılış mucizesidirler. 

Ayrıca köpek balıklarındaki sistem ve organların pek çoğu birbirine bağlı çalışmaktadır. Biri olmadan diğeri fonksiyonlarını yerine getiremez. Elektrik akımlarını algılayan sistem de kompleks bir bütündür. Bu sistemin parçalarından tek biri bile olmasa ya da herhangi bir işlevini yerine getirmese, Lorenzini ampulleri hiçbir işe yaramaz. Örneğin ampulümsü kanallar var olsa ancak üzerleri gözenekler yerine deri ile kaplı olsa, elektrik algısı gerçekleşmez. Elektrik organları olsa ancak beyinle sinir bağlantısı olmasa, o zaman da bu organın varlığı işe yaramaz. Dolayısıyla bir algının varlığından bahsedildiğinde, tüm beyin ve sinir sisteminin de kusursuzca işlemesi gerekir. Bu da Darwinistler açısından önemli bir açmazdır. Böylesine kompleks yapılı sistemlerin bir arada var olması koşulu, evrimin kademeli gelişim iddialarını geçersiz kılar. 

Sonuç olarak, bu sistemin Darwinistlerin iddia ettikleri gibi "aşama aşama" gelişmesi mümkün değildir. Hiçbir zaman gerçekleşmemiş olan sözde ara aşamaların hiçbiri herhangi bir işe yaramayacaktır. Köpek balıkları da tüm canlılar gibi mükemmel halleriyle yaratılmışlardır. Nitekim fosil kayıtları da bu gerçeği doğrulamaktadır. Milyonlarca yıl öncesine ait köpek balığı fosilleri ile günümüzde yaşayan köpek balıkları arasında hiçbir farklılık yoktur. (www.yaratilismuzesi.com)

Kirlilik Dedektörü Olarak Bilinen Fil Balıkları

Batı Afrika fil balığı (Gnathonemus petersii), Afrika'nın 270C'lik sıcak ve çamurlu sularında yaşar. İsmini, baş şekillerinin fil burnuna benzemesinden alan bu balıklar, yemek bulmak, karanlık ve bulanık sularda yönlerini tespit etmek için zayıf elektrik alanlarını kullanırlar. Düşük elektrikli bu balıkların başları üzerindeki çıkıntılı kısım, elektrik algılayıcıları ile kaplıdır. Alınan elektrik sinyallerinin birleştirilmesi çok fazla işlem gücü gerektirir; fil balıkları balıklar aleminde en ağır beyne sahip olanlardır. Bu türde beyin o kadar büyük ve aktiftir ki, balığın kendi metabolik enerjisinin %60'ını kullanır. Bu da insanlardakinin 3 katı bir değerdir.154 

Canlının elektrik sinyali yayan elektrik organı ise kuyruğunda yer alır. Balık yolunu, kuyruk tarafındaki kaslarından düzenli olarak yaydığı elektrik sinyalleri ile bulur. Normal şartlarda, dakikada yaklaşık 500 sinyal yayar. Fakat suyun kirlilik oranı arttıkça dakikada ürettiği sinyal sayısı 1.000'i aşabilir. 

İngiltere'nin Bourmounth şehrinde kirliliği ölçmek için, fil balıklarından faydalanılarak yapılan dedektörler kullanılmaktadır. Bourmounth'daki bir su şirketi, Stour nehrinden aldığı su örneklerini 20 fil balığının kontrolüne vermiştir. Her balık nehirden gelen su ile doldurulmuş bir akvaryumda yaşatılmaktadır. Akvaryumlardaki alıcılar sinyalleri alıp bağlı oldukları bilgisayarlara iletmektedir. Eğer su kirli ise balığın artan sinyalleri tespit edilerek bilgisayar aracılığı ile alarm verilmektedir.155 

Eğer bir balık, bir bilim adamına ilham kaynağı olabiliyor ve teknik bir mükemmellik sergiliyorsa; insanların üstesinden gelemediği bir soruna üstün sistemleri ile çözüm olabiliyorsa, canlının yaratılışında düşünülmesi gereken bir olağanüstülük olduğu ortadadır. Böyle mükemmel bir yaratılışın kör tesadüflerin, şuursuz rastlantısal süreçlerin ürünü olması elbette ki mümkün değildir. Bugün bilim adamlarının taklit ederek faydalanmaya çalıştıkları bu üstün mekanizma, Allah'ın sonsuz aklının, ilminin ve yaratma sanatının sayısız örneklerinden biridir. Yüce Allah örneksiz ve kusursuz yaratmaya kuşkusuz ki kadirdir. Rabbimiz'in kadrini ve yüceliğini takdir edemeyenler, Yaratılış'taki sanatı ve olağanüstülüğü görmediklerinden değil, içine daldıkları büyüklük hissinden dolayı yanılgıdadırlar. Bir ayette bu durum şöyle haber verilmektedir:
Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. (Araf Suresi, 146)
Oysa büyüklük yalnızca Yüce Allah'a aittir:
Göklerde ve yerde büyüklük O'nundur. O, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. (Casiye Suresi, 37)

Elektroşok Yöntemi ile Avlanan Yılan Balıkları

Boyları 2.75 metreye kadar varabilen elektrikli yılan balıkları (Electrophorus electricus) Amazon bölgesinde yaşarlar. Elektrik üretebilme yeteneğini hem savunma hem de mükemmel bir saldırı aracı olarak kullanırlar. Bu balıklar, vücutlarında ürettikleri elektrikle, avlarını hareketsiz hale getirmede ve düşmanlarını şok edip öldürmede birer ustadırlar.
Balıktan kaynaklanan elektrik şoku, 2 metre uzaktaki büyük baş bir hayvanı bile öldürebilecek şiddettedir. Balığın elektrik üretme mekanizması saniyenin binde ikisi veya üçü kadar kısa bir sürede devreye girer.156 Tüm elektrikli balıkların içinde en öldürücü olan elektrikli yılan balığı, elektrik akımını 650 volta kadar çıkarabilir.157 Bu miktarda bir voltaj, televizyonu çalıştırmak için kullanılandan daha güçlü bir elektrik yüküdür ve bir insanı öldürebilir. Yılan balığının kimi zaman boşaltabildiği 800 voltluk elektrik şoku ise, bir atı öldürmeye yeterlidir.158


Elektrik, yılan balığının vücudundaki yan kaslarda yerleşmiş organları tarafından üretilir. Elektrikli yılan balığının üç çift elektrik organı vardır; bu organlar balığın ağırlığının büyük bir bölümünü ve boyunun beşte dördünü oluşturur. Elektrik organı çok sayıda yassı hücrenin, seri ve paralel bağlanmış biçimde bir araya gelmesiyle oluşur. Elektrikli yılan balığının kuyruğu 70 sütun halinde sıralanmış, 10.000 minik elektrik organı ihtiva eder.159 Bu hücrelerin tümünün aynı anda harekete geçirilerek güçlü bir elektrik boşalımı oluşturabilmesi, hücreleri harekete geçiren sinir uyarılarının eş zamanlı olmasıyla mümkün olur. Binlerce hücrenin, belli bir canlıyı hedef alacak şekilde, aynı anda elektriğini boşaltması ise, son derece özel, şaşırtıcı bir durumdur. Bu hücrelerin her biri birbirinden farklı zamanlarda elektriklerini boşaltacak olsaydı, ortaya av üzerinde etkili olacak güçte bir elektrik akımı çıkamazdı. Ancak yılan balığı varlığından dahi haberi olmadığı mükemmel bir sistemi, vücudunda barındırmakta ve Allah'ın dilemesiyle bunu en etkili şekilde kullanmaktadır.

Elektrikli yılan balıklarının kuyruk bölgesindeki elektrik organı, aynı zamanda zayıf elektrik sinyalleri üreterek bir duyu organı gibi de işlev görür. Balık, elektrik yükünü kuyruğundaki binlerce gözenekten sinyaller şeklinde yayar. Bu sinyaller balığı çevreleyen suda anlık bir elektrik alanının oluşmasına neden olur. Balığın yakınındaki nesneler, bu alanın biçimini bozar. Balık bu bozulmaları hemen tiplerine göre yorumlayarak çevresi hakkında bilgiler edinir. Balığın vücudunda, etrafa sürekli olarak elektrik sinyalleri yayan, bir yandan da bu sinyallerin çarptığı cisimleri yorumlayan, bir nevi organik radar vardır.160 İnsanların kullandıkları radarların ne denli kompleks aygıtlar olduklarını düşündüğümüzde, balığın vücudunda bulunan ve yapay örneklerinden kat kat kompleks olan bu sistemin harikalığı da daha iyi anlaşılabilmektedir. 

Bilim adamları elektrikli yılan balığının sahip olduğu bu savunma mekanizmasının benzerlerini taklit etmeye çalışmaktadır ve günümüzde bu balığınkine benzer elektrikli savunma silahları üretme çabası içindedirler. Elektrik sinyalleri, elbette bir cismin yerini tespit amacıyla ya da haberleşme için kullanılabilir. Ancak bunun için büyük bir bilimsel birikime ve ileri bir teknolojiye sahip olmak şarttır. Nitekim günümüzde bile, bu seviyeye ulaşmış ülkelerin sayısı son derece azdır. Oysa bazı elektrikli balıkların vücutlarında etrafa sürekli olarak elektrik sinyalleri yayan, bir yandan da bu sinyallerin çarptığı cisimleri yorumlayan organik bir radar vardır. Yılan balıklarındaki bu üstün teknolojinin kaynağını tesadüfi etkilerle açıklamaya çalışmak, hem bilimsel açıdan hem de akıl ve mantık çerçevesinde olağanüstü derecede mantıksızdır.
Darwin, sözde evrim mekanizması olarak öne sürdüğü doğal seleksiyondan beklentilerini açıklarken, bir seferinde Amazon'da yaşayan birtakım balıkların, korunmak için nasıl elektrik ürettiğine şöyle değinmiştir: 


Bir çok balık şok meydana getiremeyecek kadar zayıf elektrik üretir. Başlangıçta bu zayıf elektrik üretimi, çamurlu su diplerinde bir çeşit radar gibi yolunu bulmada kullanmak içindir. Büyük bir olasılıkla bazı balıklar bu elektrik üretimini geliştirerek korunmak için kullanmaya başlamıştır ve doğal seçme elektrik üretiminin güçlendirilmesi yönündedir. 161
Darwin'in hayal ürünü olan bu iddiasının gerçekleşmiş olması elbette ki imkansızdır. Bir balığın önce tesadüfen oluşması, bu balığın daha sonra yolunu bulmak için radar gibi kullanacağı elektrik üretimine karar vermesi, aynı zamanda vücudundaki bu elektriği kendisine zarar vermeyecek zayıflıkta olacak şekilde kendi kendine ayarlaması ihtimal dahilinde bile değildir. Örneğin Güney Afrika yılan balıklarının boşaltabildikleri 800 voltluk elektrik, bir atı öldürmeye yetecek miktarda olmasına karşın kendilerine hiçbir zarar vermez. 162 Ne var ki Darwinistlerin anlatımlarında bu gerçekler çarpıtılır ve canlıların kendi kendilerine bir ihtiyaç tespit edip, bu doğrultuda vücutlarında değişiklik yaptıklarından bahsedilir, ki bu büyük bir aldatmacadır.


19. yüzyılda keşfedilen elektrik, yıllardır doğada var olan bir enerji kaynağıdır. İn- sanoğlunun uzun uğraşlar ve çabalar sayesinde temin edebildiği bu önemli nimet, Allah'ın yarattığı birçok canlıda var oldukları ilk andan beri bulunmaktadır. Elektrikli yılan balıkları, vücutlarında taşıdıkları bu özel sistemler vesilesiyle, çağımızın en önemli enerji kaynaklarından biri olan elektriği, ilk yaratıldıkları andan itibaren hiçbir teknik sistem ve profesyonel laboratuvar gereci kullanmadan, üstelik oldukça güçlü bir miktarda üretmektedirler. Bu mucizevi özellik, tesadüflere dayalı yaşamı savunan evrim teorisinin çöküşünün ve yaratılış gerçeğinin de çarpıcı bir kanıtıdır. Allah'ın üstün ilminin bir tecellisi olan bu canlılardan biri de ürettikleri elektriği kontrollü bir biçimde kendilerini savunmak gibi birçok farklı amaç için kullanan elektrikli yılan balıklarıdır. Balığın bu denli büyük bir enerjiye sahip olması, onu yaratan Yüce Allah'ın sonsuz ilminin delillerinden birini sergilemektedir. Allah Kuran'da şöyle buyurmaktadır:

O, Aziz ve Hakim olan Allah, sana ve senden öncekilere böyle vahyetmektedir. Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, Yücedir, büyüktür. (Şura Suresi, 3-4)

Binlerce Hücre Nasıl Olup da Aynı Anda Elektrik Boşaltabilir?

Elektrikli balıklar, bireysel olarak çok az miktarda voltaj üreten hücrelerin birleşimiyle, 500-900 volta kadar varan elektrik elde edip, bunu düşmanlarına karşı kullanabilirler. Ancak bu hücreler, sadece aynı anda elektrik boşalttıkları takdirde, balık için etkili bir silah oluşturabilirler. Elektrik hücrelerinin her biri farklı anlarda elektriğini boşaltacak olsa, bu sistemin hiçbir anlamı olmayacak; balık için bir savunma sağlamayacaktır. Peki bu sistem kusursuz bir uyumla nasıl işlemektedir?

Elektrik üreten organların çoğu oldukça uzundur; dolayısıyla omurilikteki hareket emri ileten nöronlarla elektrik organı hücreleri arasındaki mesafe değişkendir; uzun ya da kısa olabilir. Fakat bu mesafe elektrik boşaltımının eş zamanlı olması açısından son derece önemlidir. Çünkü sinir iletileri belirli bir hızda -saniyede 10 ila 40 metre- hızla gönderilir.163 Bu nedenle omurilikteki motor nöronların hepsi aynı anda sinir iletisi gönderse de, söz konusu mesafe nedeniyle bu iletiler elektrik hücrelerine aynı anda ulaşmayacaktır. 

Burada beklenen durum daha uzakta olanların, daha yakında olanlara kıyasla geç faaliyete geçmeleridir. Ancak farklı balık türlerinde iki farklı strateji kullanılır ve böyle bir uyumsuzluk şaşırtıcı bir şekilde engellenmiş olur. Birinci yöntem mesafelerin eşitlenmesidir. Bu demektir ki; beyinden emir taşıyan sinir hücrelerinin aksonları (uzantıları), yakındaki bir elektrik hücresine dolaylı yoldan giderken; uzaktaki elektrik hücrelerine giden akson, doğrudan bir rota izlemektedir. Diğer yöntem ise, iletilecek hücrenin uzaklığına göre, aksonların iletim hızlarının değiştirilmesidir. Buna göre daha kısa aksonlar daha yavaş, uzun aksonlar da daha hızlı mesaj iletirler. Böylece elektrik organındaki on binlerce hücrenin "elektrik boşalt" emrini aynı anda alması mümkün olur.


Dikkat edilirse, burada şuuru, aklı olmayan atomların bir araya gelmesiyle oluşan hücrelerden bahsedilmektedir. Strateji izleyen, amaca ulaşmak için yöntemler geliştiren, kararlar alıp bunları uygulatan, kusursuz bir uyumla koordinasyon sağlayan şuursuz hücrelerin kendisi olamaz. Balığın ise, vücudunda olup biten bu olağanüstü durumdan haberi dahi yoktur. Burada çok yüzeysel olarak yer verilen bu kompleks sistem ancak yüksek bir aklın ve iradenin kontrolü ile gerçekleşebilir. Bu üstün akıl ve iradenin sahibi ise, alemlerin Rabbi olan, her şeye güç yetiren, her şeyin Hakimi olan Yüce Rabbimiz'dir. Bu gerçek, Hud Suresi'nin 56. ayetinde de, "O'nun, alnından yakalayıp-denetlemediği hiçbir canlı yoktur." şeklinde bildirilmektedir.

Biyolojik Pillerle Çalışan Torpido Balıkları

Torpedinidae (Uyuşturanbalığıgiller) familyasından torpido balıkları, ürettikleri elektriği korunma ve beslenmede kullanırlar. İsimleri "felç olan" anlamına gelen Latince "torpere" kelimesinden gelir ve bu kelimeyle güçlü elektrik akımının, kendisine dokunan canlılar üzerindeki etkisi kastedilir. Torpido balıkları yassı bedenlerini ustaca kamufle ederek, deniz yatağının üzerinde pusuya yatarlar. Sığ sularda üzerlerine yanlışlıkla basan bir kişi, acı verici bir elektrik şoku yaşayabilir. Bu balıkların çok fazla hareket etmelerine gerek yoktur; çünkü sahip oldukları elektrik, besin yakalamaları için kendilerine yeterlidir. Torpido balığı boşalttığı elektrikle avını felç ettikten sonra, bedenini hareket ettirerek suyun içerisinde bir dalga oluşturur. Meydana getirdiği bu dalga, felç ettiği yemeğini ağzının içine taşır.164 Allah bu canlılar için rızıklarını avlamalarını böyle bir yöntemle kolaylaştırmıştır. Bir Kuran ayetinde şöyle bildirilir:
Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. O, dilediğine rızkı genişletip-yayar ve kısar da. Çünkü O, her şeyi bilendir. (Şura Suresi, 12)

Torpido balıklarının gövdesinde 2 büyük elektrik organı vardır. Böbrek şeklindeki bu organlar, "elektrik plakaları" adı verilen yassılaşmış, altıgen prizma benzeri sütunsal yapılardan oluşur. Elektrik şoku gücünü etkileyen bu elektrik plakaların sayısı, sütun başına 500-1.000 arasındadır ve petek gözlerindeki gibi birbirlerine bağlıdır.165 Torpido balıklarının elektrik organlarındaki plakaları, pillerdeki çalışma düzenine sahiptir. Birbirlerine yapışık disk şeklindeki bu küçük sütuncuklar, sinir sisteminin etkisiyle alt yüzeylerinde pozitif, üst yüzeylerinde negatif elektrikle yüklenirler. Beyne sinirlerle bağlı olan bu canlı ve minyatür piller, bir tehdit anında beyinden gelen emirlerle elektrik deşarjı yaparak, düşmanı felç ederler.

Torpido balıklarının ürettiği 220 voltluk elektrik gerilimi, iki elektrikli ısıtıcının suya aniden düşmesi sonucunda bir canlının spazm geçirmesine benzer bir durumdur. 166 Eğer torpido suda ise, bir elektrik devresi oluşması için iki ucundan temas edilmesine gerek yoktur. Torpidoya temas etmek dahi insanı sarsıp geçici olarak sakatlanmasına sebep olabilir. Bu tür elektrik şokları bir dalgıcı bayıltabileceği için, son derece tehlikelidir.
Tüm bu bilgiler, elektrikli balıkların olağanüstü derecede kompleks vücut sistemlerine sahip olduklarını göstermektedir. Rabbimiz her yeri rahmetiyle sarıp kuşatmakta ve tüm bu canlıları üstün kudretinin birer delili olarak yaratmaktadır.

Görünmeyen Tehlike Tiryaki Balığı

Daha çok tropikal bölgelerde yaşayan tiryaki balıkları (Uranoscopus scaber), genellikle sadece gözleri dışarıda kalacak şekilde, kendilerini kuma ve çamura gömerler. Yüzgeçlerini kürek gibi kullanarak ve sağa sola doğru kıvranarak bedenlerini kumun veya çamurun içerisine saklarlar. Bu balık türünün soluk kahverengi bedeni ve üzerindeki beyazımsı lekeler, balığın çamur veya kumda göze çarpmamasını sağlar. Kuma gömüldükten sonra çok az hareket ederek, düşmanlarının dikkatlerini çekmemeye çalışırlar. Gerektiğinde ise gizlendikleri yerden ortaya çıkarak, avlarını aniden elektrikle çarparlar. Tiryaki balıklarının başlarının üzerindeki geniş gözlerinin yanında, 50 voltluk elektrik üreten organları vardır. Bu derece bir elektrik gerilimi, tiryaki balığına dokunan balıkları geriye doğru fırlatacak kadar güçlüdür.167
Bu balıkların yüzgeçleri, solungaçları, göz yapıları, ağızları kısacası bütün vücut organları, yaşadıkları ortama en uygun şekilde yaratılmıştır. Örneğin tiryaki balığının ağzının içinde küçük bir etli yapı bulunur. Bunu dışarı çıkarıp sağa sola salladığında meraklı balıkların dikkatini çeker ve yanına sokulan canlıları kolayca avlamasını sağlar. Yaklaşık 30 cm boyundaki tiryaki balığı, kendi büyüklüğündeki avları bile yutabilir. Ağzı kendi hacminin 12 katına kadar şişip büyük bir elektrik süpürgesi gibi, yüksek bir emme basıncı oluşturarak avını çeker. Bu çekim işlemi şaşırtıcı bir hızla, saniyenin 6.000'de biri kadarlık bir sürede gerçekleşir.168 

Bundan başka tiryaki balığının göğüs yüzgeçlerinin üstünde zehirli dikenleri de vardır. İnsan için de ölümcül olabilecek derecede zehirli olan bu dikenler, balığın elektrik dışındaki ikinci savunma mekanizmasıdır. Tüm özellikleriyle yaşadığı yere en uygun sistemlerle donatılmış olan bu canlı, bu mükemmel detaylara, var olduğu ilk andan itibaren sahiptir. Çünkü onu yaratan, ona kendini savunması için çeşitli özellikler veren, üstün güç, hüküm ve hikmet sahibi olan Yüce Allah'tır. Bir Kuran ayetinde şöyle buyrulmaktadır:
O, göklerin ve yerin Yaratıcısı'dır. Size kendi nefislerinizden eşler, davarlardan da çiftler var etti. Sizleri bu tarzda türetip-yayıyor. O'nun benzeri gibi olan hiçbir şey yoktur. O, işitendir, görendir. (Şura Suresi, 11)

Elektrik Algıları ile Avlanan İğneli Vatozlar

İğneli vatozların gözleri, yassı bedenlerinin yukarısında, ağızları da aşağıdadır. İğneli vatozların, avlanma sırasında görme algısından pek fazla faydalanmaları gerekmez. Bunun yerine hassas elektrik duyularını kullanırlar. Bunlar köpek balıklarına benzer bir şekilde, başlarının alt tarafındaki Lorenzini ampulleri denen karmaşık bir elektrik algılayıcı sistemi kullanırlar. Bu sayede 2 metreden daha uzakta ya da kumun altında saklanan avları fark edebilirler. Bu özellikleri nehir dipleri, okyanus tabanı gibi loş sularda yaşayan vatozlar için çok yararlıdır ve vatozun çamurlu tortullarda gömülü gizli avlarını bulmasına olanak sağlar.169 Bazı vatoz türleri ise vücutlarında güçlü elektrik şokları üreterek bunu düşmanlarını caydırmak ya da şaşırtmak için bir silah olarak da kullanırlar.
Vatozların boşalttıkları elektrik akımı, 8-220 volt arasında değişmektedir.170 Örneğin Pasifik vatozu 50 voltluk elektrik boşalttığında, büyük bedene sahip bir deniz aslanını oldukça ürkütebilir. Bu miktar, aynı zamanda kendisine temas eden bir dalgıcın kalbini durdurmak için de yeterlidir.171

İğneli vatozların, böylesine tehlikeli bir silahı, doğdukları andan itibaren ustaca kullanmaları kuşkusuz olağanüstü bir durumdur. Darwinistler içinse bu sistemin kökeni tamamen büyük bir açmazdır. Nitekim Charles Darwin de, Origin of Species (Türlerin Kökeni) adlı kitabının "Teorinin Zorlukları" başlıklı bölümünde bu canlılara değinmiş ve teorisinin bu balıklardaki olağanüstü özellikleri açıklayamadığını kabul etmiştir.172

 Üstelik Darwin'den bu yana geçen zaman zarfında, elektrikli balıkların, Darwin'in sandığından çok daha kompleks bir yapıya sahip oldukları anlaşılmış bulunmaktadır. Dolayısıyla elektrikli balıklar günümüz Darwinistlerinin en büyük korkulu rüyalarından birini oluşturmaktadır. Canlılığa ait yüzlerce, binlerce detayda olduğu gibi.

Avını Felç Edebilen Elektrikli Kedi Balığı

Afrika'nın tropikal bölgelerindeki tatlı sularda yaşayan elektrikli kedi balığı (Malapterurus electricus) 450 voltluk elektrik üretebilir. Bu yüksek elektrik potansiyelini, kendini savunmak ve avlanmak için gerektiği şekilde kontrol edebilir. Bu balıklar avlarını ve düşmanlarını sersemletme, elektrik şokuna uğratma konusunuda çok ustadırlar. Kedi balığının elektrik üretebilmesi önemli bir yetenektir; ancak elektriği ihtiyaçları doğrultusunda, doğru zamanlamayla ve doğru hedefe isabet edecek şekilde kullanabilmesi ise ayrı bir mucizevi olaydır. 

Kedi balığının elektrik organları, neredeyse tüm vücuduna yayılmıştır. Elektrik, çeşitli kas dokularıyla ve balığın yumuşak derisinin altında bulunan, ince jölemsi katmanda oluşur. Bu elektrik organıyla balık, bir seferde 300-400 voltluk elektrik boşaltarak avını felç edebilir.173 Her elektrik boşalması, balığın elektrik organlarındaki gerilimi azaltır; bu nedenle yeniden şarj olmaları için belirli bir vakit geçmesi gerekir. 2 santimetre uzunluğundaki yavru kedi balığı bile, 10 voltluk elektrik üretebilir. 

Tüm canlılar, doğdukları andan itibaren ihtiyaç duyacakları sistemleriyle birlikte var olurlar. Bu canlıların tesadüf eseri, daha önce görmedikleri bir ortamla tam bir uyum içinde olmaları mümkün değildir. Canlıları sahip oldukları mükemmel sistemlerle yaratan, tüm varlıkların bilgisine sahip olan onları yoktan var eden Yüce Rabbimiz Allah'tır. Rabbimiz yarattıklarına "şefkat edendir, esirgeyen"dir. (Bakara Suresi, 143)

Elektrikle Gören Amazon Bıçak Balıkları

Amazon bıçak balıkları yaklaşık 2 metre uzunluğunda, kuyruk ve sırt yüzgeçleri bulunmayan balıklardır. Onun yerine vücutlarının alt kısmındaki, boydan boya uzanan yüzgeçlerini dalgalandırarak, kendilerini ileri-geri iterler. Bu yüzgeçlerindeki elektrik organları, düşük voltajda fakat frekansı yüksek olan sinyaller yayarlar. Sadece 3-10 voltluk akımlardan saniyede 300 defa göndererek, etraflarında yoğun bir elektrik alanı oluştururlar. 174
Bu balıkların en ilginç özellikleri çevredeki basınç değişikliklerini fark ederek görmelerine yardımcı olan yanal çizgileridir. Yan taraflarındaki bu yatay çizgi, aslında binlerce hücreden oluşan birer elektrik üretim organıdır. Suyun içinde her iki yöne doğru yayılan elektrik sinyalleri, önlerine çıkan nesnelere çarparak hızla geri dönerler. Geri yansıyan bu sinyaller, balığın derisinin içindeki, diğer alıcı hücreler tarafından algılanırlar. Balığın vücudundaki bu elektrik alıcıları, sinyal sapmalarını değerlendirerek, çevrenin elektriksel şablonunu oluştururlar. Alıcılar beyinde, göze ait sinirlerle aynı bölgeye bağlıdır; dolayısıyla balık bu elektrik şablonlarından görme algısı olarak faydalanır. Etrafındaki değişiklikleri bu şekilde fark eden balık, olağanüstü bir hızla kaçabilir ve arkasındaki cisimlerden de en az önündekiler kadar haberdar olabilir.


Pek çoğu, 50 hertz kadar bir frekansta titreşimli dalgalar üreterek bunu sorunsuzca gerçekleştirir. Bu, evlerdeki şebekeden gelen elektrik frekansı ile aynıdır. Türe bağlı olarak değişen frekans miktarı, bazılarında 2.000 hertzi bulabilir.175 Miktarı ne kadar olursa olsun, tüm bu balıklar oluşturdukları elektrik alanları ile, avlarının ve düşmanlarının yerini mükemmel şekilde saptayabilirler. Kuşkusuz ki bu sistem, evrimcilerin yüzeysel ve aldatıcı anlatımlarındaki gibi tesadüfi süreçlerle açıklanamaz. Çünkü ortada insanın bilgi ve becerisini aşan, üstün bir teknolojik sistem mevcuttur. Evrimci biyolog Richard Dawkins, insanın elektrikli balıklar karşısındaki bilgisizliğini şöyle açıklar:

Kullandıkları fiziksel prensip bizim anlamamız için çok yabancıdır. Bir ekonun ne olduğu hakkında fikrimiz var, ama bir elektrik alanı ile algılamanın ne olduğunu bilemeyiz. Birkaç yüzyıl öncesine kadar elektriğin varlığından bile haberimiz yoktu.176

Burada belirtilen nokta oldukça önemlidir. İnsan birkaç yüzyıl öncesine kadar elektrikten dahi habersizken, elektrikli balıklar milyonlarca yıldır bu üretimi gerçekleştirmektedirler. Darwinizm'e sıkı sıkıya bağlı bir ateistin açıkça ifade ettiği bu gerçek, canlılardaki mükemmel sistemlerin açıklamasının tesadüfi süreçler olamayacağının da yine çok önemli bir göstergesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Ünlü fizikçi ve yazar Prof. Paul Davies de tesadüf iddialarına karşı şu cevabı vermektedir:
Eğer doğanın derinliklerinde gerçekleşen işlerin kompleksliği, dünyanın en zeki beyinleri tarafından bile zor anlaşılıyorsa, bu işlerin sadece birer kaza, birer kör tesadüf eseri olduğunu nasıl düşünebiliriz? 177

Bunun cevabı aslında çok açıktır: Allah'ın varlığını, Birliğini kabul etmek istemeyenler, şaşırtıcı şekilde her türlü imkansızlığa inanmayı göze almaktadırlar. Gerçekler karşısında direnenlerin bu durumuyla ilgili ise, Kuran'da şöyle haber verilir:
Ve onların kalpleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur'an'da sadece Rabbini "bir ve tek" (İlah olarak) andığın zaman, 'nefretle kaçar vaziyette' gerisin geriye giderler. (İsra Suresi, 46)

Aralıksız Elektrik Üreten Hayalet Bıçak Balıkları

Orta ve Güney Amerika'daki göllerde yaşayan hayalet balıklarının yaklaşık 50 türü vardır. Hem ileri hem geri yüzebilen bu balıklara, yanları düz, uzun, bıçak benzeri görünümlerinden dolayı, hayalet bıçak balıkları da denmektedir. Hayalet balıkları yakındaki nesnelerin yerini belirlemek için, düşük voltajlı elektrik üretebilirler. Geceleri avlanan bu balıklar, çevrelerini analiz etmek için, yaklaşık 1 kilohertz frekansa kadar (saniyede 1.000'e ulaşan) sinyaller gönderirler. Fakat sinyallerin frekansı ve şekli, suyun bulanık olma durumuna göre değişir. 178

Kendi varlığından habersiz, etrafını elektrik sinyalleri ile gören bu canlının yaratılışında bir amaç vardır. Evrendeki trilyonlarca detay gibi, bu canlının özellikleri de, insanın, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz'i takdir etmesi için yaratılmıştır.
Kuran'da kimilerinin "Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemedikleri" (Enam Suresi, 91) ancak kimi insanların da örnek Müslüman tavrı olarak "ayakta iken, otururken, yan yatarken Allah'ı zikrettikleri" ve "göklerin ve yerin yaratılışı konusunda düşündükleri" ve "Rabbimiz, Sen bunu boşuna yaratmadın. Sen pek Yücesin, bizi ateşin azabından koru." (Al-i İmran Suresi, 191) dedikleri bildirilir.

Darwinistlerin Açmazı: Elektrikli Balıklar

Elektrikli balıklar Darwinistleri çıkmaza sokan deniz altı canlı gruplarının başında gelir. Bu bölümde yer verilen bazı örneklerde de görüldüğü gibi yeryüzündeki sularda, birbirlerinden çok farklı yapılara sahip elektrikli canlılar bulunur. Bu farklar öylesine derindir ki, Darwinistler, kendi sahte teorilerine göre bu canlıları ilişkilendirememekte, bu olağanüstü mekanizmanın sistemini hiçbir şekilde açıklayamamaktadırlar.
Nitekim elektrikli balıklar konusu, teorinin sahibi olan Darwin'i de birtakım itiraflarda bulunmaya zorlamıştır. Darwin, Türlerin Kökeni (The Origin of Species) adlı kitabının "Teorinin Zorlukları" başlıklı bölümünde, elektrikli balıkları evrimle açıklamanın mümkün olmadığına şöyle değinmiştir:

Balıkların elektriksel organları da özellikle güçlük olarak nitelendirilebilecek bir başka örnektir. Çünkü bu harikulade organların hangi adımlarla üretilmiş olduklarını anlamak mümkün görünmüyor. Fakat bu şaşırtıcı değil, çünkü ne işe yaradıklarını bile bilmiyoruz... Elektrikli organlar, çok daha ciddi başka bir zorluk daha sergilemektedir; bunlar bazısı (sözde) hısımlarından oldukça farklı olan, neredeyse bir düzine balıkta ortaya çıkmaktadır.179

Darwin'in teorisi için zorluk olarak gösterdiği bu durum, aslında türlerin birbirlerinden bağımsız olarak yaratıldıklarının açık bir delilidir. Balıklardaki elektrik organlarının birbirleriyle akrabalık kurulamayan, çok sayıda türde görülmesini evrimle açıklayamayan Darwin'in, bu konudaki ifadelerinin diğer bir kısmı şöyledir:

Bir organ, özellikle birbirlerinden çok farklı yaşam alışkanlıkları olan aynı sınıfın birkaç üyesinde bulunuyorsa, bizler genellikle bu organların varlığını ortak bir atadan kalıtım yoluyla aktarıldığını söyleriz… Dolayısıyla eğer bu elektrikli organlar ilkel bir atadan aktarıldıysa, tüm elektrikli balıkların birbirleriyle özellikle akraba olmalarını beklerdik, fakat durum hiç de böyle değildir… Bu özelliği daha yakından incelediğimizde, elektrikli organlara sahip balıklarda bunların vücutlarının farklı kısımlarına yerleştirildiğini, zırhlarının düzenlenmesinde ve Pacini'ye göre elektriğin harekete geçirilmesi sürecinde yapısal olarak farklılık gösterdiklerini ve son olarak ayrı kaynaklardan gelen sinirlerle beslendiklerini görüyoruz, belki de tüm bu farklılıklar içerisinde en önemlisi budur.180

Burada şunu hatırlatmak gerekmektedir: Darwin bu açıklamaları ve incelemeleri yaptığı dönemde hücrenin neye benzediğini dahi bilmiyordu. Dolayısıyla bir elektrikli organın nasıl bir protein sistemine sahip olduğu ve bu özel proteinlerin nasıl eş zamanlı ve mükemmel bir mekanizme ile çalıştığı hakkında da hiçbir fikri yoktu. Aslında bütün bunlar bir yana, Darwin'in, proteinin varlığından bile haberi yoktu. Teorisi için en büyük zorluğun aslında tek bir protein olduğunun da kuşkusuz farkında değildi. Bir tek protein ile evrim aldatmacasının çöküp ortadan kalkacağını, tek bir proteinin tüm tezlerini yerle bir edeceğini bilmiyordu elbette.

Darwinistler tek bir proteinin oluşumunu açıklamaktan bile acizdirler

Darwin, elektrikli balıklarla ilgili en büyük zorluğun, farklı türlerde ortaya çıkmış aynı özellikler olduğunu zannediyordu. Kuşkusuz ki, elektrikli balıklarla ilgili bu gerçek, teori için gerçekten de büyük bir açmaz oluşturmaktadır. Fakat teorinin tümünü temelinden bitirip ortadan kaldıran gerçek, bu balığın elektrik organında elektrik sağlayan veya başka bir yapıda var olan tek bir proteinin bile var oluşunun Darwinistler tarafından açıklanamamış ve açıklanamaz oluşudur. 

Darwin'in açıkça "zorluk" olarak anlattığı bu durum, aslında evrim teorisini zorla kabul ettirme çabasından kaynaklanır. Çünkü bilim evrim teorisinin aksine deliller sunduğu halde, Darwinistler, hayali soy ağacını zorla bu canlılara uyarlamaya çalışmaktadırlar. Ancak elektrikli balıklar, ortak özellikleri elektrik kullanımı olmasına rağmen, birbirlerinden son derece farklı anatomik özelliklere sahiptirler. Bu yönleriyle evrimcilerin hayali soy ağacı tablolarını bozarak, evrim teorisine başlı başına bir açmaz oluştururlar. Örneğin Güney Amerika elektrik balığı ve Afrika elektrik balığı, kendi etraflarında oluşturdukları elektrik alanlarının sapmasını hesaplayarak, karanlık sularda görüş elde edebilirler. Ancak her iki grup balığın da elektrostatik görme sistemleri arasında, Darwinistler hayali bir evrimsel bağ kuramazlar. Elektrikli yılan balıklarında, torpido balıklarında, iğneli vatozlarda ve elektrikli kedi balığında ise avlarını öldürmek için yüksek voltaj jenaratörleri vardır. Evrimciler bu elektrik organlarının da her bir balık grubunda birbirlerinden bağımsız olarak ortaya çıktığını kabul etmek zorunda kalmışlardır.181

Ohio Eyalet Üniversitesi'nin Beyin Bilimleri bölümünden Prof. Howard C. Hughes, evrim teorisinin önündeki bu aşılması imkansız engeli şöyle tarif etmektedir:
Charles Darwin balıklardaki elektrik organlarının varlığı nedeniyle doğal seleksiyon teorisinin çıkarımları hakkında endişeliydi, çünkü bunlar diğer organlardan geçiş olmayan organlar idi: ya da daha iyisi, balıklardaki elektrik organlarının geçişleri beklenmedik bir şekilde gösterilse de, gerçekten yeni bir organ görünümündeydi, değişmiş bir organ gibi değil.182


Tüm bu ifadeler Darwinistlerin gerçekler karşısında ne kadar direndiklerinin bir göstergesidir. Çünkü Darwin ve yandaşları, canlıların farklı türler olarak ayrı ayrı ve mükemmel halleriyle yaratıldıklarını kabul etmek istemezler. Bu nedenle evrim teorisine körü körüne bir bağlılık göstererek, tesadüflerin bir şekilde farklı canlılarda aynı mükemmel sistemi kusursuz olarak meydana getirdiğini savunurlar. Daha tek bir canlı türündeki elektrik organının nasıl ortaya çıktığını açıklayamazken, hatta bu özel sistemin tek bir proteinini bile açıklayamazken, bu özel ve kompleks sisteme çok çeşitli canlılarda rastlanması, sahte Darwinist senaryoya hiçbir şekilde uydurulamamaktadır. Örneğin kimi balık türlerinin farklı bölgelerinde, birden fazla elektrik organının bulunması; kiminde farklı kas dokusunun, kiminde farklı sinir hücrelerinin bulunması gibi detaylar da evrim senaryolarına uyarlanamayan diğer engellerdir.183 Dolayısıyla Darwinistler, sergilenen bu olağanüstü komplekslik nedeniyle, değil bu muhteşem yapıların detaylarını açıklayabilmek, bu konuda sahte bir senaryo bile kurgulayamamaktadırlar.

Darwin dönemindeki cehalet ve günümüz Darwinistlerinin şok edici durumu

Biyoelektriğin varlığı Nil nehrinde yaşayan elektrik çarpan balıklar nedeniyle eski çağlardan beri biliniyordu. 18. yüzyılda Galvani ve Volta'nın, kurbağalarda ve diğer hayvanlarda kas kasılması ile elektrik arasındaki ilişkiyi ortaya çıkaran deneyleri, bu yöndeki bilgilerin artmasına sebep olmuştur. Fakat elektrikli balıkların dünyası hakkında daha net bilgiler, ancak Darwin'den yüzyıl kadar sonra elde edilebildi. Cambridge Üniversitesi'nde İngiliz zoolog Hans Werner Lissman, 20. yüzyılın ikinci yarısında elektrik algı özelliğini ilk ortaya çıkaran kişi olarak tanınmaktadır. Darwin'den 100 yıl sonra Lissman bu elektrikli organlar için, "evrimsel geçmişleri... hala tatmin edici bir cevap bekliyor"184 diye belirtmektedir. O zamandan bu zamana bu sözde "evrimsel geçmiş" cevapsız kalmıştır çünkü canlıların tamamen büyük bir sahtekarlığa dayanan böyle bir evrimsel geçmişleri yoktur.
Zayıf elektrik akımının amacı ve faydası, Darwin döneminin cehaleti içinde anlaşılamamıştır. 1950'lere gelindiğinde bile hala, zayıf elektrik akımlarının önemi henüz tespit edilememiştir. Daha önce Darwin'in ifadelerinden de anladığımız gibi, canlılardaki söz konusu sistemlerin tamamı işe yaramaz ve fonksiyonsuz zannedilmekteydi. Darwin döneminin cehaleti içinde, evrim iddialarıyla asla açıklanamayacak muhteşem komplekslikteki yapılar, evrimciler tarafından kısaca faydasız olarak kabul ediliyor ve böylelikle evrim için baş ağrıtıcı bir zorluk olmaktan çıkıyordu. Bu bakımdan ele alındığında, günümüz Darwinistlerinin durumu Darwin'den çok daha şok edicidir. Çünkü onlar, canlı yapılarındaki komplekslikleri ve faydaları çok iyi bildikleri halde, Darwin'le aynı yanılgıyı savunmaktadırlar. 

Nitekim tüm diğer yapılarda olduğu gibi, Darwin'in faydasız olarak gördüğü zayıf elektrik akımının da, ilerleyen yıllarda son derece karmaşık bir yön bulma sistemi için kullanıldığı, bir algı olarak fonksiyona ve ileri teknoloji ürünü bir çalışma prensibine sahip olduğu anlaşıldı. Prof. Howard Hughes, zayıf elektrik organlarının evrim teorisini nasıl açmaza sürüklediğine Sensory Exotica (Olağandışı Duyular) adlı kitabında şöyle yer vermektedir:
Birbiriyle yakından bağlantılı görünmeyen türlerde zayıf elektrikli organların bulunması, özellikle Charles Darwin için bir endişe konusuydu. Evrim teorisi için bu konuyu tümüyle bir problem olarak görüyordu. Peki sorun nereden kaynaklanıyordu? Evet, aslında iki ayrı problem söz konusuydu. Birincisi zayıf elektrik akımının çok açık biçimde işe yaramayacağıydı. Oysa güçlü bir elektrik deşarjı elbette büyük bir evrimsel avantaj sağlayacaktı. 

Şu durumda, ne tür bir ayıklanma, baskısı hissedilemeyecek seviyede zayıf bir elektrik akımı üreten bir organın evrimleşmesine yol açmış olabilirdi? Ne de olsa Darwin'in evrim teorisinin temel prensiplerinden birisi dünyanın zorlu bir mücadele alanı olduğu ve ancak çevrelerine en iyi adapte olmuş, en "uygun" olanların hayatta kalacağı ve bu şekilde "hayatta kalma mücadelesinde kayrılmış ırkların" yaşamlarına devam edeceğiydi. Anatomiye ait tüm özelliklerin ve uzmanlıkların var olmalarının ardında buna benzer bir neden, bir amaç aramalıydı. Buna benzer "zayıf" bir elektriksel organ ise esrarengizdi... Güçlü elektrik akımı üreten türlerdeki bu organların savunma görevi yaptığını söyledi, fakat bu problem üzerinde düşünen herkes gibi Darwin de zayıf elektrik akımı üreten türlerin varlığı nedeniyle tökezlemişti." 185

Gerçekte Darwin'in zorluklarının sonu yoktur. Özellikle bilimin gelişmesi ve keşiflerin artması ile günümüz Darwinistlerinin karşı karşıya kaldığı zorluklar ise içinden çıkılamaz durumdadır. Çünkü deniz altındaki her canlı, kusursuzca yaratıldıklarını gösteren göz kamaştırıcı özelliklerle donatılmıştır. Balığın elektrik enerjisi üretmesi, bunu silah olarak kullanması ya da bundan bir algı olarak faydalanması, gerçekten büyük bir yaratılış mucizesidir. Beyin ve sinir sistemi ile birlikte işlev görebilen elektrik algısı, birbirine bağımlı son derece kompleks bir düzen gerektirir. Dolayısıyla bu sistemin kökenini "aşama aşama" gelişmelerle açıklamak mümkün değildir. 

Çünkü balığın elektrik sistemi bütün parçalarıyla var olup, tam olarak işlemediği sürece, ona hiçbir avantaj sağlamayacak ve hatta belki de kendisi için de zararlı olacaktır. Bir başka deyişle, bu sistemin her parçası aynı anda kusursuz bir şekilde var olduğu ve mükemmel çalıştığı sürece faydalı olacaktır.
Kuşkusuz ki bir yerde planlı bir yapı, bir eser varsa, bu eseri var edenin varlığından her zaman emin oluruz. Ancak, Darwinistler bu açık gerçeği kabul etmek istemediklerinden her şeyin başıboş kör tesadüfler sonucunda meydana geldiği gibi son derece saçma ve bilim karşıtı bir iddiayı öne sürmekten çekinmezler.

 Çünkü onların amacı, her şeyin Yaratıcısı olan Yüce Rabbimiz'in Yüce ve mutlak varlığını inkar edebilmek, bilimsellik ardına sığınarak kendi sapkın sistemlerini insanlar arasında yaygınlaştırabilmektir. Oysa Darwinizm, bilimle hiçbir ilgisi olmayan, bilimin tüm dallarının kesin olarak reddettiği, tesadüfleri sahte ilah edinmiş tarihin en büyük kitle aldatmacasıdır. (Allah'ı tenzih ederiz.)

Böylesine üstün yeteneklere sahip olarak yaratılan bu balıklara bakıp, onların tesadüf eseri var olduklarını söylemek en başta akıl ve mantıkla çelişir. Bu ve benzeri bakış açısındaki kişilerin durumu Kuran'da "Vicdanları kabul ettiği halde, zulüm ve büyüklenme dolayısıyla bunları inkar ettiler..." (Neml Suresi, 14) ayeti ile bildirmektedir.