Sayfalar

19 Nisan 2013 Cuma

Kutup Balıklarında Donmaya Karşı Sodyum Klorür Kullanımı

Saf suyun donma noktasını sıfır santigrat derecenin altına çeken unsurlardan biri, suya tuz katılmasıdır. Balıklarda da başta sodyum klorür olmak üzere, vücut sıvılarındaki tuzlar, donma noktasındaki düşüşün %40-50'sinden sorumludur. 105
Sodyum klorürün bu balıkların vücudunda oluşumu son derece olağanüstüdür: Klor atomu, en dış yörüngesinde yedi elektrona sahiptir. Atomlar bilindiği gibi dış yörüngelerindeki elektron sayısını sekize tamamlamak isterler. Klor atomu da bu amaçla dış yörüngesinde tek atomu olan sodyumla birleşir ve sodyumklorür molekülünün oluşmasını sağlar. İşte bu ortaklık sayesinde bildiğimiz sofra tuzu -sodyum klorür- oluşur. Bu iki atom arasındaki elektron alışverişi neticesinde, zehirli olan klorla, bir patlayıcı olan sodyum, bambaşka bir amaca hizmet eden bir maddeye dönüşmektedir.

Sodyum klorür, su içerisinde sodyum ve klorür iyonlarına ayrıştığı için, sodyüm klorürün suyun donma noktasını düşürücü etkisi diğer moleküllere göre çok daha fazladır. Çünkü bir sıvının donma noktasını belirleyen en önemli faktör, sıvıdaki parçacık yani atom sayısıdır. Söz konusu sıvıda ne kadar çok parçacık olursa, su moleküllerinin kümeleşerek bir buz kristali oluşturma -dolayısıyla da donma- olasılığı da o denli azalır. İşte sodyum klorür de bu bakımdan diğer moleküllerden 200-300 kat daha etkilidir.106 

Kışın yollardaki donma tehlikesine karşı tuz atıldığını hepimiz biliriz. Bu yöntemin çözüm olarak sunulması için, kuşkusuz pek çok alanda bilgi sahibi olmak gerekmiştir:
Suyun donma noktasını hangi bileşiğin düşürebileceği, bunun için etkili olabilecek bir maddenin nasıl üretebileceği, hangi atomların hangi şartlar altında birleşebileceği gibi... Peki böylesine kapsamlı bir bilgiyi kutuplardaki balıklar nereden öğrenmiş olabilirler? Bu canlılar, antifriz maddesinin dondurucu soğuklara karşı faydalı bir önlem olduğuna nasıl karar vermektedirler? Vücutlarında bir patlayıcı (sodyum) ile bir zehri (klorür) birleştirerek tuz üretmeyi ve bu tuz sayesinde, vücut sıvılarının donma noktasını düşürebileceklerini onlara kim öğretmektedir? Bu yöntemi DNA şifrelerine kim, nasıl kodlamaktadır? Elbette ki tüm bunları gerçekleştiren, canlıları muhteşem donanımlarla yaratan ve onları dondurucu soğuklardan koruyan tüm varlıkların tek Yaratıcısı, alemlerin Rabbi olan Yüce Allah'tır.

Darwinistler, insanların taklidini bile yapamadıkları canlılara ait muhteşem donanımlara "tesadüfen oldu" deyip geçerler. Bu çok büyük bir aldatmaca ve büyük bir yalandır. Kuşkusuz ki Darwinist bilim adamları da, detaylarını şaşkınlıkla ve hayranlıkla gördükleri bu özelliklerin tesadüflerin eseri olamayacağını, ancak üstün bir güç tarafından yaratılmış olabileceğini, dünyadaki hiçbir varlığın bunları ortaya çıkarmaya güç yetiremeyeceğini çok iyi bilmektedirler. Ancak etkisi altına girdikleri Darwinist ideoloji, onları, asıl gerçeği, yani tüm varlıkları Allah'ın yarattığı gerçeğini kabul etmekten alıkoymaktadır. İşte Darwinist mantık, böylesine büyük bir acz, böylesine büyük bir perişanlık içindedir. Darwinizm taraftarları, sapkın bir ideoloji uğruna, kendilerini küçük düşüren, alay konusu haline getiren olağanüstü derecede saçma bir iddianın, tesadüf iddiasının peşine takılmış durumdadırlar. Bu uğurda bilimin gösterdiği doğruları da reddetmeyi, bilime rağmen yalan söylemeyi göze almaktadırlar. Amaçları tektir: Allah'ın yüceliğini, büyüklüğünü ve üstün yaratmasını kendi akıllarınca reddebilmek. (Allah'ı tenzih ederiz.)

Oysa Darwinistler isteseler de istemeseler de, kabul etseler de etmeseler de, Cenab-ı Allah yüceliğini, büyüklüğünü ve üstün yaratma sanatını kainatın her yerinde en ihtişamlı ve en görkemli şekilde bizlere göstermiştir. Allah'ın üstün kudretini hakkıyla takdir edemeyenler ancak kendilerini aldatırlar ve bunun şuurunda değildirler. Rabbimiz bir ayetinde şöyle buyurur:
Peki onlar, Allah'ın dininden başka bir din mi arıyorlar? Oysa göklerde ve yerde her ne varsa -istese de, istemese de- O'na teslim olmuştur ve O'na döndürülmektedirler. (Al-i İmran Suresi, 83)

Kutup Balıklarında Antifriz Üretimi Nasıl Gerçekleşir?

Kutup balıklarının vücutlarındaki donmayı geciktiren önemli bir etken ise, vücut sıvıları içeriğindeki gliko-proteinlerdir.107 Söz konusu balıklar güçlü antifriz özellikleri olan bu bileşikleri üreterek, vücut sıvılarının donmasını engeller.
Antarktika balıklarının vücut sıvılarında sekiz çeşit antifriz molekülü tespit edilmiştir. Bu antifriz molekülleri glikopeptid olarak bilinen yapıdadır. Her biri üç amino asitlik peptid zincirinin, üçüncü amino asidine kovalent bağlarla bağlanmış ikili şeker (disakkarit) molekülünden oluşan birimlerin tekrarlanmasıyla meydana gelir.108 Ancak bir balığın böylesine bir kimya bilgisine sahip olmadığı açıktır. Antarktika balıklarının kanındaki protein (gliko-protein) bir çeşit doğal antifriz olarak vazife yapmakta ve balığın buzlu sularda donmadan yaşayabilmesini sağlamaktadır.
     
 
Antifriz Moleküllerinin Buza Direnci
Buz kristalleri yassı altıgenler şeklindedir. Altı kenarına diğer altıgen buz moleküllerinin birleşmesiyle genişler ve birbirinden farklı desenler oluştururlar. Ancak antifriz molekülleri, mevcut buz kristallerinin arasındaki boşlukları doldurur ve buz moleküllerinin birbirine bağlanarak genişlemelerini engellerler. Böylelikle bu sisteme sahip olan canlıların vücutlarındaki sular donma tehlikesi ile karşı karşıya kalmaz. Antifriz sistemi, Allah'ın sonsuz ilminin muhteşem örneklerinden biridir.
1- Hidrojen Atomu
2- Oksijen Atomu
3- Oksijen Atomu
4- Su Molekülü
 
     
Bu proteinler buz kristallerine bağlanırlar ve buzun balığın vücudunda gelişmesine engel olurlar. Böylece sıfırın altındaki ısılarda buz kristallerinin oluşmasını önleyerek onları donmaktan korurlar. Antifriz bileşikleri, sıvının içindeki herhangi bir molekülden daha etkilidir. Bu madde canlıların diğer sistemlerini olumsuz etkilemez, sadece dokuları tahrip eden buz kristallerinin oluşmasını önler. 

Ancak evrimciler kutuplarda yaşamı mümkün kılan bu sistemin, DNA kopyalanması sırasındaki bir hata sonucu "tesadüfen" oluştuğu gibi akılalmaz bir iddia öne sürerler.109 Evrimcilere göre, bu ve bunun gibi canlıların yaşamını mümkün kılan her organ ve her sistem sözde tesadüfler sonucu var olmuştur. Oysa ki akıl ve şuur sahibi bir insanın dahi, biyokimya uzmanı olmadan yapamayacağı antifriz maddesinin, tam ihtiyacı olan canlılarda tesadüf eseri oluştuğuna inanmak, ancak sınırsız hayal gücünün ürünü olabilir. Nasıl ki kimyasal antifriz arabanızın su haznesine kendiliğinden yerleşmiyorsa, kutup balıklarının vücutlarında da bu maddeler kendiliğinden oluşmaz. Bu durum kutup balıklarının antifriz sistemine sahip olarak yaratıldıklarını gösteren çok açık delillerden biridir. 

Ayrıca düzenli olarak soğuk ve buzlu sularda yaşayan balıklar tüm sene boyunca antifriz üretirken, kış aylarında soğuğa maruz kalan balıklar sadece bu aylarda antifriz üretirler.110 Tam gerektiği zamanlarda bu antifriz maddesinin üretilmesi, balıkların vücutlarında var olan her işlemin, Allah'ın ilhamıyla gerçekleştiğinin açık delilidir. Antifriz moleküllerinin suyun donma noktasını düşüreceğini, dolayısıyla donma tehlikesine karşı bir tedbir olabileceğini balığın kendisinin akletmesi kuşkusuz ki mümkün değildir. Şuursuz atomlardan oluşan şuursuz hücrelerin rastgele olaylar sonucunda bir araya gelerek önce muhteşem bir balık oluşturmaları, sonra da balığa uygun tedbirler düşünüp, bunları en mükemmel ve kusursuz şekilde var etmeleri elbette ki mümkün değildir. Bu, aklı ve mantığı yerinde olan her insanın rahatlıkla görüp anlayabileceği bir gerçektir. Canlıya tüm bu özellikleri veren, balığı ve bulunduğu ortamı mükemmel bir uyum içinde yaratan Allah'tır. Kuran'da, "... Dikkatli olun; gerçekten O, her şeyi sarıp-kuşatandır." (Fussilet Suresi, 54) ayetiyle bildirildiği gibi, Allah'ın ilminin örnekleri her yeri sarıp kuşatmaktadır.

Bilim Adamları Antifrizli Balıklardan Öğreniyor

Bilindiği gibi yapay antifrizler, suyun donma noktasını düşürerek, arabaların soğuk iklim koşullarında çalışmasını mümkün kılar. Yapay antifrizlerin kullanım alanını sınırlandıran en önemli etken, zehirli kimyasallar içermeleridir. Bu nedenle bilim adamları, antifriz sistemini çeşitli alanlarda kullanabilmek için, canlılardaki doğal antifriz formüllerini taklit etmeye yönelmişlerdir. Ayrıca doğal antifrizler, kimyasal antifrizlerle kıyaslandıklarında 300 kat daha etkilidirler.111
     
 
Antarktika balıklarının kanında bulunan doğal antifriz, zehirli değildir ve büyük miktarlarda üretilebilir. Bu nedenle organ nakillerinde kullanılması planlanmaktadır.
 
     
Antarktik balıklarının kanında bulunan doğal antifriz, zehirli olmadığı ve büyük miktarlarda üretilebildiği için, bilim adamları bu maddeyi organ nakillerinde dokuların korunması için kullanmayı planlamaktadırlar.112 İnsandaki kan pıhtı hücreleri, 40C civarına soğutulduğunda zarar görür. Antifriz gliko-protein kullanılmasıyla, balıklarda olduğu gibi, narin hücre zarlarının parçalanmasını engellemek amaçlanmaktadır. Böylece nakli yapılacak organların daha düşük ısılarda bozulmadan korunması mümkün olabilecektir.113 Ayrıca antifrizlerin buza nasıl bağlandıklarının incelenmesi, gut, böbrek ve safra kesesi taşlarındaki zararlı biyolojik moleküllerin oluşum mekanizmasının anlaşılmasına ve çözüm geliştirilmesine de yardımcı olmaktadır.114 

Tıbbi kullanımının yanı sıra, biyolojik antifrizin endüstri ve tarım alanlarında da kullanılması mümkün olabilir: Ekinlerin doğal antifriz içerikli koruma spreyleri ile donmaya dayanıklı hale getirilmesi, soğuk bölgelerde tarımsal faaliyetlerin gelişmesine yardımcı olacaktır. Ayrıca yiyeceklerin dondurulduktan sonra lapalaşmasını engellemek üzere, endüstri alanında da kullanılması düşünülmektedir.115 

Balığın DNA'sındaki antifriz gliko-proteinin üretim bilgilerini içeren genin, tam olarak tanımlanabilmesi için araştırmalar sürmektedir. Bilim adamları, bu genin kodladığı protein ucuza ve bol miktarda elde edilebildiği takdirde, doğal antifrizlerin yaygın bir kullanımı olabileceğini düşünmektedirler. Örneğin kişinin kanına bir miktar özel antifriz proteini enjekte edilmesiyle, soğukta donması engellenebilecektir.116 Böyle bir genetik teknoloji günümüzde her ne kadar mümkün değilse de, bilim adamlarının araştırmalarına ışık tutmaktadır. Görüldüğü gibi Darwinistlerin "tesadüfen oldu" dedikleri antifriz, Darwinistlerin anlamaktan bile aciz kaldıkları muhteşem bir özelliktir. Darwinistler, gece gündüz laboratuvarlarda, Allah'ın yarattığı sayısız mucizeden sadece birini anlamaya ve çözmeye çalışmaktadırlar. Açıklamasını dahi yapamadıkları bu üstün yaratılışı takdir edebilmekten uzaktırlar. Allah'ı takdir edebilen akıl ve vicdan sahibi insanlar ise, yalnızca tek bir örnekle bile Yüce Allah'ın üstün kudretinin ve gücünün sergilendiğini açıkça anlayabilirler. Bir Kuran ayetinde Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
Gerçekten hayvanlarda da sizin için bir ders (ibret) vardır. (Müminun Suresi, 21)

Penguenleri Donmaktan Koruyan Antifriz Sistemi

Normal koşullarda bir insan için buzun üzerinde çıplak ayakla yürümek pek mümkün değildir. Denense bile bir süre sonra bu kişi, donma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu durumda akla, "ömür boyu buzun üzerinde çıplak ayaklarıyla rahatlıkla yürüyen ve buna rağmen vücut ısılarını koruyan penguenler, bunu nasıl başarmaktadır" sorusu gelecektir.
Allah'ın Munis (Cana yakın, sevimli, dost) sıfatının bir tecellisi olan imparator penguenleri, yaşamlarının büyük bölümünü buz üzerinde yürüyerek, bir bölümünü ise okyanusta yiyecek arayarak geçirirler. Peki bir insan için özel önlemler almadan yaşamanın imkansız olduğu kutuplarda, penguenler donmadan nasıl yaşarlar?
Penguenlerin vücutlarının büyük bir bölümü, su geçirmez tüyleri sayesinde soğuktan korunur. Derilerinin altında bulunan kalın yağ tabakası da ısı izolasyonuna yardımcı olur. Hatta yağ tabakası ve tüyler birlikte o kadar iyi izolasyon sağlar ki, penguen güneşli bir günde aşırı ısınabilir. Ancak Yüce Allah yaşamlarını sürdürebilmeleri için penguenlerin vücutlarında aşırı ısınmayı engellemeye yönelik çok özel önlemler de yaratmıştır: Penguenlerin çıplak olan gagaları ve ayakları ısı kaybına izin vererek vücut sıcaklıklarının dengede kalmasını sağlar.

Ayrıca penguenlerin bacaklarındaki bazı atardamarlar, ayak ısılarına göre kan akışını ayarlayabilmektedir. Atardamarlar ayaklara -donma noktasından birkaç derece yüksekte tutulmasına yetecek kadar- kan göndermektedir. İşte bu tedbir sayesinde penguenlerin ayakları donmaktan korunur. Penguenlerin vücudunu soğuğa karşı tedbir mekanizmaları ile yaratan ve böylece onların kutuplarda yaşamlarını mümkün kılan, Rahman ve Rahim olan Allah'tır.

Sıcakkanlı Balinaları Soğuk Sularda Donmaktan Koruyan Damar Sistemi

Balinalar soğuk sularda yaşayan sıcakkanlı canlılardır. Vücutlarının içindeki sıcaklık insanlarınkine yakın olmasına rağmen, zamanlarının çoğunu okyanusta, kimi zaman donma derecesine yakın ısılarda geçirirler. Balinaların donmadan soğuk sularda yaşayabilmelerini mümkün kılan ise, kan damarlarının özel şeklidir. 

Balinaların damarları "U" şekilli düzenlenmiştir. Sıcak kan cilde yakın yerlerde soğuk sudan ötürü soğumuş durumdadır. Ancak soğuk kan taşıyan damarın dönüş yolu, sıcak kan bulunan damarların çok yakınından geçtiği için, kan yeniden ısınır. Bu özel yapıdan ötürü, balinanın cildinden içeri doğru bir metreye kadarlık bölümde kanı soğuktur; ama iç taraflara doğru tüm damarlar sıcaklığını korumaktadır.117 Bu sistemde ısıya bağlı enerji kaybı olmaz. Balinanın sadece yüzeye yakın damarları soğuk, iç ısısı ise 35-370C olarak korunur. İster Antarktika'nın buzlu sularında olsun, ister Bermuda'nın sıcak sularında, balinaların vücut ısısı bu derecede sabittir. 118 

Damarların özel şekli, soğuk bir ortam için en akılcı, en iktisatlı ve en güvenli modeldir. Mühendisler de ısı transferini en aza indiren bu modeli çok iyi bilirler. Örneğin buhar kazanlarının içinde yüksek ısı elde etmek için kullanılan bu sistem sayesinde, kazanın dışı çok ısınmaz ve etrafındaki havaya fazla ısı kaybı olmaz. Bu yapı, iç kısmı yüksek ısıda olan nükleer reaktörler için de son derece ideal bir modeldir.

Diğer taraftan bir balinanın dolaşım sistemi vücut ısısını korumak, yaymak ya da artırmak için ayarlanabilen özelliklere sahiptir. Göğüs, kuyruk ve sırt yüzgeçlerindeki atardamarlar başka damarlarla çevrilidir. Bu yüzden atardamarlarda dolaşan kanın ısısı, çevreye dağılmak yerine toplardamara aktarılır. Bu karşılıklı ısı alışverişi balinanın vücut ısısını muhafaza etmesine yardımcı olur. Balina daldığı zaman ise, kan, vücut yüzeyinden dışarı doğru yön değiştirir. Kan dolaşımındaki azalma da vücut ısısının korunmasını sağlar. Uzun süren hareketlerde veya sıcak suda, balina vücut ısısını dağıtmaya ihtiyaç duyabilir. Bu durumda göğüs, kuyruk ve sırt yüzgeçlerinin yüzeyine yakın damarlarda dolaşımı artırır. 119
Kuşkusuz ki, bir balinanın kan damarlarını bu şekilde düzenlemesi, bir fizikçi gibi ısı transfer şekillerini hesap edip, soğuk bir ortam için tedbir alması mümkün değildir. Hepsinden de ötesi bu damar yapısını genetik sisteminde kodlayabilmesi imkansızdır. Elbette ki hayvanın ne böyle bir muhakeme gücü ne karar alıp uygulama imkanı ne de genleri üzerinde bir hakimiyeti vardır. 

Darwinistler ise tüm bu mucizevi yapıları tamamen zararlı olan tesadüfi mutasyonların gerçekleştirdiğini iddia ederler. Darwinistlerin hayallerindeki sözde kurtarıcı mutasyonlar, başı bozuk müdahalelerdir. Mevcut düzene mutlaka zarar getiren mutasyonlar, belli bir amaca yönelik düzenlemeler yapamazlar. Ayrıca mutasyonlar mevcut gen dizilimlerini bozarlar, onlarda yeni düzenlemeler yapmaları, canlıların genetik yapısına yeni bilgiler eklemeleri ise imkansızdır. Bu bakımdan mutasyonun etkisi, bir kitabın harflerini gelişigüzel karıştırmaya benzer. 

Ortaya çıkan yeni harf düzenlemeleri, kitabın anlatım üslubunu, cümlelerin anlamlarını mutlaka bozar; bunları olduğundan daha mükemmel hale getirmez ve yeni bilgiler eklemez. Dolayısıyla Darwinistlerin hayallerindeki tesadüfi etkilerin, canlılar üzerinde yapıcı değil yıkıcı etkileri olacaktır. Başıboş şuursuz müdahalelerle, onları soğuktan koruyacak akıl ve ilim içeren bir yapı ortaya çıkması imkansızdır. Bunun için ne kadar beklenirse beklensin, bu iddia sadece Darwinistlerin boş bir hayali olarak kalmaya devam edecektir.
     
 
Soğuk Sulara Uygun Yaratılmış Sıcakkanlı Bir Canlı: Balina
Balinanın bazı bölgelerinde, vücudun merkezinden sıcak kan getiren atardamarlar, vücudun dış kısımlarından soğumuş kanı taşıyan başka damarlarla çevrilidir. Böylece iki damar arasındaki ısı transferi sayesinde, vücut sıcaklığının dengelenmesi mümkün olmaktadır. Balina Allah'ın vücudunda yarattığı bu sistem sayesinde, sıcakkanlı bir memeli olmasına rağmen, soğuk sularda donmadan hayatını devam ettirebilir.
Genellikle balinalarda, atardamarların cilt yüzeyinin hemen altındaki kısmı, dış ortamdaki su kadar soğuk olur. Ama damarların yaratılışındaki özel donanım sebebiyle kan, vücudun iç bölgelerine doğru ısınarak ilerler. Bu, canlının iç organlarının donmasını engelleyen muhteşem bir sistemdir.
Yüce Allah, dilediği canlıyı, dilediği ortam ve şartlar içinde yaratıp yaşatmaya kuşkusuz ki kadirdir. Sıcakkanlı bir canlı olan balinanın buzlu sularda yaşaması da Rabbimiz'in yarattığı bu özel sistemlerle mümkün olmaktadır. Bu sistemi o canlıda meydana getirebilecek başka hiçbir güç yoktur. Tüm güç ve kudret, alemlerin Rabbi olan Allah'a aittir.
1 - Balık yağı
 
     

Çok Amaçlı Kullanılan Balina Yağı

Balinaların vücutları 10 cm'ye kadar varabilen kalınlıkta bir yağ tabakası ile kaplıdır. Bu yağ katmanı balinanın soğuk su ile arasındaki yalıtım malzemesi olarak işlev yapar ve canlının vücudunu aerodinamik şekle getirir. Bu tabaka balinalara nefes almaları için yüzeye çıkabilmelerini sağlayan doğal bir şamandıra görevi görür. Aynı zamanda bu sıcakkanlı memeliyi okyanusun soğuk sularından korur. Balina yağının bir başka özelliği ise şeker ve proteine nazaran 2-3 kat daha fazla enerji vermesidir.
Balina, binlerce kilometre yol katettiği ve yeteri kadar beslenemediği uzun göçlerde ihtiyaç duyduğu enerjiyi vücudundaki bu yağdan temin eder.
Bunun yanı sıra balina yağı lastik gibi esnek bir malzemeden oluşur. Balina kuyruğunu suya her vurduğunda kuyruğu önce sıkışır, sonra genleşerek eski halini alır. İşte bu özellik balinaya hem fazladan hız kazandırır hem de uzun yolculuklarda %20 oranında enerji tasarrufu sağlar. Balina yağı tüm bu özelliklerinden ötürü, bilinen en çok fonksiyona sahip malzeme olarak kabul edilmektedir.
Balina yağı balinalarda yüzyıllardır var olan ve insanlar tarafından da bilinen bir maddedir. Ancak bu yağın bir ağ gibi birbirine geçen kolajen liflerden oluştuğu ve diğer özellikleri yakın bir zamanda keşfedilebilmiştir. Bilim adamları bu yağ-kompozit karışımının işlevlerini tam anlamak için halen çalışmalar yapmaktadırlar. Şu ana kadar edinilen kısıtlı bilgiler bile, sentetik malzeme üretiminde son derece faydalı olmuştur.

Buzun İçinde Hapsolan Alglerin Yeniden Canlanması

Antarktika'da kış gelip de denizler donduğunda, büyük miktarda organizma buzun içerisinde kalır. Buz içinde donmuş canlıları bekleyen pek çok tehlike vardır. Bu tehlikelerin başlıcası şudur: Sıcaklık donma derecesine yaklaştıkça, vücuttaki su molekülleri bir araya gelerek, uçları ustura şekilli buz kafesleri meydana getirirler. Hücre içindeki moleküler buzlar büyüdükçe, buzların keskin uçları hücre zarlarına saplanarak onları parçalar.120 Vücut dokularındaki bu tahribat ölümle sonuçlanır. Bu nedenle buz kristallerinin oluşumunu engelleyebilmek için tek hücreli alglerde antrifriz molekülleri vardır. Bu moleküller hücrenin içerisindeki çözülmüş halde olan sıvının yoğunluğunu artırarak, suyun dışarı kaçmasını engellerler. Aynı zamanda eriyik haldeki bu moleküller, suyun içerisindeki parçacık yoğunluğunu da donmayı engelleyecek seviyeye getirmiş olurlar.
     
 
Denizler donduğunda büyük miktarda organizma buz içinde kalır. Bu durum, organizmalar için de, organizmaların yaşam sağladığı insan dahil tüm diğer canlılar için de büyük bir tehlikedir. Ancak bu tehlikeye karşı tek hücreli algler, antifriz molekülleri ile donatılmışlardır. Bu moleküller, kendilerini çevreleyen suyu, donmayı engelleyecek bir seviyede tutmakta ve bu da alglerin canlı kalmasına olanak vermektedir.

Alglerin Korunma Metodu: Kış Uykusu
Etrafı kaplayan buz, alglerin bütün besin kaynaklarını yok ettiğinden, algler çözüm olarak kış uykusuna yatarlar.
etabolizmaları uyku halinde de olsa aslında canlıdırlar. Buz dağının kalınlığından dolayı güneş ışığından da mahrum kalırlar. Bu durumu telafi edebilmek için de fotosentetik pigmentleri devreye sokarlar. Farklı uzunluklardaki dalga boylarını yakalayabilen pigmentler vesilesiyle algler güneş enerjisinden faydalanabilirler.
 
     
Diğer taraftan etrafı kaplayan buz, bu canlılar için tam bir hapishane gibidir. Bu dönemlerde algler, her türlü besin kaynağından izole olurlar. Çözüm kış uykusuna yatarak minimum enerji harcamaktır. Özellikle de silis malzemesinden bir kabuk ile çevrili algler, metabolizmaları uyku halinde bile olsa, aslında canlıdırlar. Ancak buzdağının kalınlığından dolayı güneş ışını derinlere ulaşamaz, bu nedenle buzdağının altındaki algler güneş ışınlarından yoksun kalırlar. Algler bu noksanlığı fotosentetik pigmentler ile telafi ederler. Çok farklı uzunluktaki dalga boylarını yakalayabilen pigmentler vesilesiyle, klorofil bakımından zenginleşirler.
 Böylece güneş enerjisini bünyelerinde depolamaları mümkün olur. Fotosentez olarak bilinen bu kompleks işlem, günümüzde halen suni olarak gerçekleştirilememekte, hatta sistemin işleyişi tam anlamıyla çözülememektedir. Ancak bu mikroskobik canlılar, gözle görülmeyen bir boyutta dev bir tesis gibi çalışırlar. Allah bu özel varlıkları pek çok canlının besin kaynağı yaparak, kutuplardaki yaşam zincirinin önemli bir halkası kılmaktadır. Bir ayette Rabbimizin üstün yaratması şöyle haber verilmektedir:

De ki: "Siz, Allah'ın dışında taptığınız ortaklarınızı gördünüz mü? Bana haber verin; yerden neyi yaratmışlardır? Ya da onların göklerde bir ortaklığı mı var? Yoksa Biz onlara bir kitap vermişiz de onlar bundan (dolayı) apaçık bir belge üzerinde midirler? Hayır, zulmedenler, birbirlerine aldatmadan başkasını vadetmiyorlar. (Fatır Suresi, 40)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder